Ankara'da bulunan Ostim Organize Sanayi Bölgesi'nde Özkanlar Hidrolik İmalat'ta ve İvedik Organize Sanayi Bölgesi'ndeki Metsan'da patlamadan kaynaklı yangın sonucunda 3 Şubat 2011'de 20 işçi yaşamını yitirmiş, 53 işçi de yaralanmıştı. 

Ankara İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi yaptığı yazılı açıklamada iş cinayetinde yaşamını yitirenleri andı. Katliamın göz göre göre geldiği belirtilen yazılı açıklamada "20 işçinin yaşamını yitirdiği iş cinayeti, acı ve kara bir leke olarak tarihte geçmiştir" ifaderine yer verildi.

"Ostim ve İvedik Katliamları İşçilerin Canı ve Emeği Üzerinde Yükselen Sömürü Düzeninin İspatıdır, Unutturmayacağız!" başlıklı açıklamada "Ostim ve İvedik Katliamı’nın yargı süreci, Türkiye’de iş cinayetlerinin üzerinin nasıl örtülmek istendiğini bir kez daha göstermiştir. Dava süreci, 4-5 kişi üzerinden, düşük miktarlı ve taksitli para cezasıyla geçiştirilmeye çalışılmıştır. Mahkeme yalnız 5 sanık hakkında hüküm vermiş, diğer 13 sanık hakkında beraat kararı vermiştir. Katliamın kamu sorumluğu ortadayken, dava sürecinde sorumlu kamu kurumları hakkında hiçbir işlem yapılmamış; denetçi, müfettiş, bakan, siyasi sorumlular, aradan geçen 9 yıl içinde mağdur aileler ve avukatların bütün girişimlerine karşın yargılanmamıştır" ifadeleri yer aldı.

Açıklamanın tamamı şu şekilde:
"3 Şubat 2011 tarihinde Ankara’da Ostim Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Özkanlar Hidrolik İmalat’ta ve yine aynı gün İvedik Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Metsan’da patlamadan kaynaklı yangın sonucu 20 işçi hayatını kaybetmiş, 53 işçi yaralanmıştır. Kapitalizmin kar hırsı, alınmayan önlemler, yapılmayan denetimler, patronları koruyan hukuk sistemi yüzünden Ankara’nın orta yerinde bir katliam göz göre göre gelmiş, 20 işçinin yaşamını yitirdiği iş cinayeti, acı ve kara bir leke olarak tarihte geçmiştir.

Resmi ve teknik açıklamalara rağmen biliyoruz ki, işverenler ruhsatsız yerde imalat yaptıkları ve patlamaya neden olan tüplerin depolanması ve denetimine ilişkin mevzuat hükümlerinin hiçbirine uymadıkları için bu katliam gerçekleşmiştir. Daha sonra yapılan incelemelerde işyerlerinin tehlikeli iş yapılan bir binada olması gereken önlemlere sahip olmadıkları, ikinci gayri sıhhi müessese kapsamındaki bu işyerlerinde işverenlerin, işçileri koruma yönünde hiçbir önlem almadığı ortaya çıkmıştır.

Ostim ve İvedik Katliamı’nın yargı süreci, Türkiye’de iş cinayetlerinin üzerinin nasıl örtülmek istendiğini bir kez daha göstermiştir. Dava süreci, 4-5 kişi üzerinden, düşük miktarlı ve taksitli para cezasıyla geçiştirilmeye çalışılmıştır. Mahkeme yalnız 5 sanık hakkında hüküm vermiş, diğer 13 sanık hakkında beraat kararı vermiştir. Katliamın kamu sorumluğu ortadayken, dava sürecinde sorumlu kamu kurumları hakkında hiçbir işlem yapılmamış; denetçi, müfettiş, bakan, siyasi sorumlular, aradan geçen 9 yıl içinde mağdur aileler ve avukatların bütün girişimlerine karşın yargılanmamıştır.

Bilirkişi raporunda işyerlerinden birinin ruhsatsız olduğu, işyeri açma ve çalıştırma izninin bulunmadığı, ilgili kurumlarca basınçlı kapların kullanımı ve iş güvenliği yönünden denetimlerin yapılmadığı gibi birçok eksiklik tespit edilmiştir. Ama bu eksiklik ve denetimsizliğin sorumlusu olan dönemin Ankara Büyükşehir Belediyesi yönetimi, Yenimahalle Belediyesi yönetimi, İvedik OSB Yönetimi, Ostim OSB Yönetimi, Bilim Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na olayla ilgili herhangi bir kusur yüklenemeyeceği yönünde görüş bildirilmiştir. Kurumların yetkililerinin yargılanmasına dair bütün engellemelere rağmen, işçi aileleri Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuşlar, ancak Mahkeme Ağustos 2018’de “kabul edilmezlik” kararı vermiştir. Şu anda, kamu görevlileri açısından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreci işlemektedir.

3 Şubat 2011, sermayenin sanayi sitelerindeki ucuz emek sömürüsünü, sağlıksız, iş güvenliği önlemleri alınmayan atölyelerdeki çalışma koşullarını bir kez daha üstü karartılmayacak bir biçimde ortaya çıkarmıştır. Çok açıktır ki; on binlerce işçinin sendikasız, kimi zaman sigortasız ve asgari ücretin altında ücretlerle, kuralsız çalıştırıldığı Ostim ve İvedik Sanayi bölgelerinde çalışma koşulları, gelen katliamın davetiyesini hazırlamıştır, başka katliamlara da hala davetiye hazırlamaktadır.

Aradan geçen 9 yılda, Ostim-İvedik Katliamı’nı yaratan çalışma rejimi daha da despotikleşmiş, iş cinayetlerine giderek daha trajikleşen iş cinayetleri eklenmiştir. Bu tablonun bir sonucu olarak 2019 yılında Ankara’da en az 56, Türkiye genelinde 1736 arkadaşımız iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. 2019’da Siteler’de, İskitler’deki katliamlar bu trajik ölümlerin en görünür yüzüdür. Yine bu süreçte çıkarılan yasalarla, yönetmeliklerle, ekonomi programlarıyla sermayenin her türlü kuralsızlığına göz yumulmuş, teşvik ve desteklerle yeni sömürülerin, yeni iş cinayetlerinin önü açılmıştır.

Bu sebeple bizler, bir kez daha yaşananların kaza, kader ya da fıtrat değil, cinayet olduğunu vurguluyoruz. Ostim ve İvedik’teki patlama öngörülemez değildi, kaza değildi. Aksine, bu çalışma rejimi, bu sömürü düzeni bilinçli politik tercihlerin bir sonucu olarak işçilerin yaşam hakkını, sağlığı ve güvenli çalışma hakkını elinden almaktadır. İşçi sömürüsünün giderek arttığı; ucuz emeğin yaygınlaştığı, kuralsız ve güvencesiz çalışmanın başat istihdam olduğu, sendikasızlaştırma politikalarının giderek arttığı, işçiyi bir maliyetten başka bir şey olarak görmeyen bir rejimde işçilerin sağlık ve güvenliklerinin hiçe sayılması ve iş cinayetlerinin giderek artması da kaçınılmaz olmaktadır.

Ostim ve İvedik için adalet istiyoruz ve biliyoruz ki, Ostim ve İvedik için adalet istemek, aynı zamanda yeni katliamların olmaması için mücadele etmeyi de gerektirir. Bu yüzden de iş cinayetlerinin faillerine ve iş cinayetlerine sebep olan rejime karşı mücadelemiz sürecek.

Ölenleri unutturmamak ve yaşayanları korumak için mücadelemiz sürecek!"