Toplumsal Haber Merkezi

Geçtiğimiz ay lüks bir otelde gerçekleştirilen Eğitim-Sen 11. Olağan Genel Kurulu’nda skandal bir karara imza atılmış ve bu karar Eğitim-Sen üyeleri de dahil birçok yurttaşın tepkisini çekmişti.

Şu an tutuklu bulunan ve kongrede kendilerini savunma hakkı dahi tanınmayan Yüksel Direnişçileri Nuriye Gülmen, Acun Karadağ, Mehmet Dersulu, Hatay Eğitim-Sen yöneticilerinden Pelin Akbaş Yeşil, Yusuf Mengilli, Eylem Uysal, Sabah Aras ve Ahmet Korkmaz, tüm ‘bu yapılan yanlıştır’ çağrılarına rağmen ihraç edilmişlerdi.

Eğitim-Sen’den ihraç edilenler arasında yer alan öğretmen Pelin Akbaş Yeşil, Eğitim-Sen üyeliğini, vermiş olduğu sendikal mücadeleyi, direnişleri ve Eğitim-Sen tarihinde ‘kara bir leke’ olarak nitelendirilen kongre sürecini değerlendiren bir yazı kaleme aldı.

MARDİN'DE İLK YAPTIĞIM ŞEY EĞİTİM-SEN TABELASI ARAMAKTI
Kaleme aldığı yazıda Mardin’e atanır atanmaz yaptığı ilk işlerden birinin Eğitim-Sen temsilciliğini aramak olduğunu belirten Yeşil “Üniversiteden mezun olduğum yıl bir özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde çalışmaya başladım. Özel çocukların en ufak bir şey öğrenmesinin sağladığı mutluluk ile ilk kez orada tanıştım. 1 yıl kadar özel eğitim merkezinde çalıştıktan sonra Mardin’e atandım. Bulunduğum ilçeyi dolaşırken ilk yaptığım şey Eğitim Sen tabelası aramak oldu, bulamadım ya da yeterince dikkat edemedim diyordum” ifadelerini kullandı.

Tanıştığı her öğretmene, Eğitim Sen’in temsilciliği var mı? Sorusunu yönelttiği belirten Akbaş, “Bir öğretmen arkadaşım bana temsilcinin numarasını verdi ve ben de aradım. Aday öğretmendim, sözleşmeliydim. Sendikaya üye olmak istediğimi söyleyince temsilci şaşırmış ve şaşkınlığını gizlemeyerek şunu söylemişti; ‘Hocam burada genelde biz öğretmenlerin peşinden koşarız üye yapabilmek için. İlk defa bir öğretmen beni arıyor ve sendikaya üye olmak istediğini söylüyor.’

Üye oldum, çünkü sendikanın mücadele tarihini, ne bedellerde kurulduğunu biliyordum. Bir sendikaya üye olacaksam bu Eğitim Sen olmalı düşüncesindeydim. Orada kaldığım süre boyunca pek çok etkinlikte yer aldım, emek harcadım” dedi.

İki yıl Mardin’de kaldıktan sonra memleketi Hatay'a tayin olduğunu belirten Pelin yazısına şu şekilde devam etti:

Her zaman sendikanın aktif bir üyesi oldum, eylemlerine katıldım, etkinliklerine elimden geldiğince destek sunmaya çalıştım.

12 yıllık meslek hayatımın 11 yılında emek verdiğim sendikada 6 yıl da Hatay Şubenin yürütme kurulu üyesi olarak görev aldım. Kadın sekreterliği görevini yürüttüm. Tüm bunları anlatmamın nedeni, inançla üye olup yıllarca emek verdiğim sendikam ile yollarımızın tüm ahlaki değerlere aykırı şekilde ayrılmış, daha doğrusu hâkim anlayışların kirli oyunları sonucu öyle olmak zorunda bırakılmış olmasıdır.

Bildiğiniz üzere, son genel kurulda Yüksel Direnişçileri Nuriye Gülmen, Acun Karadağ, Mehmet Dersulu ile, direnen ve direniş destekçisi Hatay şube yürütmesinde emek harcamış arkadaşlarım Ayhan Erkal, Yusuf Mengilli, Sabah Aras, Ahmet Korkmaz, Eylem Uysal ile birlikte sendika üyeliğinden ihraç edildik.

Peki bu ihraca gelinceye kadar neler oldu? Daha önce de pek çok şekilde anlatsak da kısaca şöyle özetleyebiliriz, direndik, direnenleri destekledik ve bunun bedelini faşizmle birlikte sendikamız da bizi ihraç ederek ödetti diyebilirim.

GÜLMEN, OHAL VE KHK REJİMİNİ YERLE BİR ETMİŞTİR

6 yıl boyunca yönetiminde bulunduğum Eğitim Sen Hatay şube, 2011 yılından beri direngenliğiyle bilinir. Suriye’ye emperyalist müdahaleye hayır demiş, Genel Merkezin tutumumdan farklı bir tutum sergilemiş, ezilen halklarla taraf olmuştur. Ayrıca iş güvencesi için, kamu emekçilerinin sorunlarının çözümü için, baskılara, cezalara karşı mücadele etmiştir. Bu yükselen direnişten rahatsız olan faşizm, ülkenin dört bir yanında devrimci kamu emekçilerine saldırmış, Hatay'da da dönemin direngen yöneticilerini gözaltına almış, tutuklamıştı. Gözaltı ve tutuklamalar, mücadeleyi bitirememiş, Hatay direnmeye devam etmiştir.

2016’da OHAL’in ilanı ve ardından KHK’ların çıkması ile Hatay Eğitim Sen üye ve yöneticisi 928 kişi ile birlikte açığa alındık. Direngen ruhumuz iş başındaydı, susmadık, faşizme boyun eğmedik, nihayetinde kazandık da. Türkiye’de sürekli direnen ve direnerek tüm açığa alınanları göreve döndüren tek şubedir Hatay. Ayrıca Yüksel’de kimsenin sokağa çıkmaya cesaret edemediği bu süreçte Nuriye Gülmen direniş başlatmış, tüm dünyayı ayağa kaldırmış, OHAL ve KHK rejimini yerle bir etmiştir. Benim de içerisinde bulunduğum Hatay Şube yönetimi, Nuriye Gülmen ile başlayıp büyüyen Yüksel direnişini her koşulda destekledi. Kamu emekçilerinin onurlu mücadele tarihinde yerini alan bu direniş pek tabii ki bir rahatsızlık yaratacaktı.

FAŞİZME KURULMAYAN BARİKAT, DİRENEN ÜYELERE KURULDU

Kim rahatsız olabilir derseniz, en basit cevap elbette faşizm! Ancak görüldü ki, direnmeyip çözümü akil insan olmakta, sınıf mücadelesinden vazgeçmekte bulanlar da bizlere düşman oldular. Kendi konumlanmaları ve sınıf mücadelesinden uzaklaşmaları, çözümü direnişlerde değil, uzlaşmalarda aramaları direnen üyelerine düşmanlaşmayı beraberinde getirdi. Faşizme kurulamayan barikat direnen üyelerine karşı kuruldu. Disiplin soruşturması/ihraç adı altında sendikalarda direnen üye istenmediğini, faşizme de bakın biz onlar gibi düşünmüyoruz, sendikada biz de istemiyoruz! mesajını verdi.

Tüm bunlara ilaveten, yaşadığım baskılar da sürdü. 28 Ekim’de gözaltına alındım, uydurma bir suçlamayla ev hapsiyle cezalandırıldım. Ayağımda elektronik kelepçe ile evimin dışında yapılması gereken işlerimi, temel ihtiyaçların giderilmesini tek başıma karşılayamadığım şu süreçte sendikamdan da ihraç edildim. Belirtmeden geçemeyeceğim, sendikam adeta koşulları fırsata çevirircesine, beni ev hapsinde, Yüksel direnişçilerini de tutuklu iken ihraç etti. Sendikam, tutuklu olan üyelerine, bana sahip çıkması gerekirken direnmenin, direnişlerden yana olmamın bedelini ödetiyordu.

FAŞİZM MAHKEMELERİNE BİLE DUDAK UÇUKLATACAK BİR ADALETSİZLİK

Tutuklu arkadaşlarım gibi ben de kongreye gidemedim. Videoda izlediğim kadarıyla da 3 saniyede “kabul edenler etmeyenler tamam, oy çokluğuyla kabul edilmiştir” şeklinde, tıpkı televizyonda meclis oylamalarında gördüğümüz, eleştirdiğimiz şekilde bir oylama yapıldı. Kaç kişiydi onlar, kimlerdi? Merak ediyorum hayır diyenler de kaç kişiydi, kimlerdi? Kongrede oy kullanmış delege sayısı 193 iken, gerçek bir temsiliyetten söz edilebilir mi? Şimdiye dek sürekli üyelere bilmediğiniz şeyler var, dosyaları genel kurulda açacağız, videoları yayınlayacağız gibi söylemlerde bulundular. Açacakları dosya da yoktu, gösterecekleri görüntü de. Yalnızca aceleleri vardı, kime neyi kanıtlamak istediklerini yorumlarınıza bırakıyorum ancak orada olup da ihracı istenen üyelere de söz vermediler, savunma hakkı tanımadılar. Faşizm mahkemelerine bile dudak uçuklatacak bir adaletsizlik örneği yarattılar.

İhraçların kabul edilemez olduğuna dair yüzlerce kişi imzacı oldu, aydın, akademisyenler ayrıca imza çağrısında bulundu, kongre salonunda konuşma yapanlar da bunu dile getirdi, evet şundan dolayı ihraç edilmeliler diyemedi hiç kimse! Eğitim Sen 11. Genel Kurulu, yalnızca tüzüğü, etik kuralları değil, demokratik ilkeleri de yok sayarak kulaklarını itirazlara tıkamış, kamuoyu görüşünü önemsemeyerek sayısı bile açıklanmayan birkaç kişinin oyu ile ihraçları gerçekleştirmiştir. Aksini iddia edenlere, genel üye toplantısı yapmayı, orada tartışmayı öneriyorum.

Bu ihraç hem ahlaki, hem siyasi, hem de tüzükçe kabul edilebilir değildir! Üyelerden, sendikalardan, aydın ve sanatçılardan, şubelerden gelen tepkilere rağmen hiç bir şey olmamış gibi davranamazlar! Bu karar geri çekilmelidir!

Süren bir dava süreci var. İstinaf mahkemesi genel merkezi haksız, yaptığı uygulamayı hukuksuz bulmuştu! Bu gözardı edilemez!

Bunlardan dolayıdır ki hakkım(ız)daki ihraç kararının kaldırılmalıdır. İhraç edilmeyi kabul etmeyeceğimi, bu utanç verici kararla mücadele edeceğimi, kararın iptali için davacı da olacağımı kamuoyuyla paylaşıyorum.