Pandemi ve bölgesel savaşların etkisiyle birlikte dünyada büyük bir gıda krizi baş göstermeye başladı. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü ile Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından oluşturulan Gıda Krizine Karşı Küresel Ağın hazırladığı ve 4 Mayıs 2022'de açıkladığı Küresel Gıda Krizi raporunda, yaklaşık 193 milyon insanın akut gıda güvensizliği yaşadığı bildirildi.

Son yıllarda çokça gündeme gelen gıda krizi kavramı çiftçilerin girdi maliyetleri yüzünden üretemez hale geldi. “Tarım ülkesi” tanımlamasının yapıldığı Türkiye son yıllarda ithal tarım ürünleri alan bir ülke konumuna geldi. Son olarak ülke tarihinde ilk kez Hindistan’dan geçtiğimiz hafta buğday ithal talebinde bulunuldu. 

MALİYETLER YÜKSELDİ, TARLALAR İCRADA
Tüm bunlar çiftçinin maliyetlerin altından kalkamaz olması ve üretimden kopmasıyla bağlantılı olarak gündeme geliyor. Gübre, ilaç ve mazot gibi girdilerde yaşanan ani yükselişler çiftçiyi tarladan kopardı. Şubat ayında ton fiyatı 4 bin TL olan (26 azotlu) CAN gübre, yüzde 106 zamlanarak 8 bin 250 TL’ye çıktı. ÜRE gübre ise 9 bin TL'den 14 bin 850 TL'ye yükseldi. Son bir yıllık gübre zamları ise yüzde 400’e dayandı. Yine geçen sene 7 TL seviyelerinde olan mazot, bu sene 22 TL'yi de aştı. Tüm bunlara çiftçinin yeterli desteği de alamaması eklenince ilan siteleri satılık ya da icralık tarım arazileri ile dolmaya başladı. Sadece Ziraat Bankası’nın internet sitesinde 669 arazi ihale usulüyle satışta. Yine Basın İlan Kurumu’nun sitesi olan ilan.gov.tr’de tarla statüsünde 1867 mülk çeşitli mahkemeler tarafından icradan satışa çıkarılmış durumda.

Çiftçiler Sendikası (Çiftçi Sen) Genel Başkanı Ali Bülent Erdem ile çiftçilerin yaşadığı sorunları, çözümlerini ve çiftçiliğin geleceğini konuştuk. 

ENDÜSTRİYEL TARIM
Erdem, Türkiye’de üreticilerin üretemediği, tüketicilerin de gıdaya ulaşmadığı bir dönem yaşandığını vurgulayarak, bu duruma pandemi, Ukrayna’da yaşanan savaş, Suriye’de ki savaş halinin de etkisinin olduğunu söyledi. Fakat esas sorunun gıdanın giderek şirketlerin eline geçmesi ve endüstriyel temelli tarım yapılıyor olması olduğunu ifade eden Erdem, sorunun temellerinin 1950’li yıllarda atıldığını aktardı. O dönem İMF, Dünya Bankası ve çeşitli finans kuruluşları üzerinden bu tür tarımın desteklendiğini söyleyen Erdem, “Bu tarihten itibaren Türkiye’de üreticilerin endüstriyel tarımı yapabilmelerinin koşulları hazırlandı ve sonra da teşvik edildi. Fakat endüstriyel tarımı bir üreticinin tek başına yapabilmesi mümkün değil. Çünkü bütün girdilerinizi dışarıdan alacaksınız. Kullandığınız tohum yerel tohum olmadığı için daha fazla su isteyecek, daha çok makineleşme gerekecek. Bir çiftçi bu kadar pahalı bir üretimi yapamaz” dedi. 

'TEMELİ 12 EYLÜL’DE ATILDI’
Bu politikanın 12 Eylül darbesiyle yerini liberal politikalara bıraktığını belirten Erdem, “Endüstriyel tarımı yaygınlaştırabilmek için kurumların oluşturulmasını dayatan İMF bu kez de ‘devleti tarımdan çekin’ dedi. Devletin tarımdan çekilmesi 1999 ve 2001 yıllarında İMF ve Dünya Bankası ile yapılan dönüşüm programlarıyla daha da hızlandırıldı. Artık devlet tarımdan çekilmiş oldu, bütün o desteklemeler ortadan kalktı, faizler normal faiz haline dönüştürüldü. Çiftçiler şirketlerle baş başa bırakıldı. Çiftçiler ya topraklarını terk edip gideceklerdi ya da şirketlerin hizmetinde üreticilik yapacaklardı. Bugün yaşanan problemin kendisi, bu kadar pahalı bir tarımı yapılamaz olmasıdır” diye belirtti. 

KURUMLAR İŞLEVSİZLEŞTİ
Devletin tarımdan elini çekmesiyle birlikte gübre üreten fabrikalarında özelleştirildiğini kaydeden Erdem, gübrede dışa bağımlı hale gelinmesiyle birlikte yaşanan her krizde bu girdilerin maliyeti arttırdığını söyledi. Dışa bağımlı bir çiftçilik yapabilmenin mümkün olmadığına dikkati çeken Erdem, “Geçmişte tarım yapabilmesi için çiftçilere düşük faizli krediler veriliyordu. Maliyetinin altında ürünün satılmaması için taban ve tavan fiyatlar uygulanıyordu. Bunu yapabilmenin yolu da Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri, TEKEL ve ÇAYKUR’du. Şimdi bütün bunlar işlevsizleşti. Kredileri de normal krediler haline getirildi. Bankalar bu kredileri vermek için çiftçilerin tarlalarını ipotekliyor. Ödemediği takdirde de topraklar icralık duruma düşüyor. Bu yolla da Türkiye’deki tarımın şirketleşmesinin önü açılıyor” ifadelerinin kullandı. 

EMPERYALİST POLİTİKA
Bu politikanın gıdayı çiftçilerin elinden alarak tekelleştirme mücadelesi olduğunun altını çizen Erdem, şöyle devam etti: “Gıdayı ellerine aldıkları andan itibaren nasıl bugün enerji savaşları çıkıyorsa gıda savaşları çıkma tehlikesi oluşacak. Çiftçileri şirketlere bağımlı hale getirmek için tohum yasaları çıkarıyorlar. Yerel tohumla üretim yaparsanız desteklemelerden yararlanamıyorsunuz. Bu süreç devam etmesi ve gıdanın küresel şirketlerin eline geçmesi bilinçli emperyalist bir politikadır. Çiftçilerin topraklarından vazgeçmeleri ve şirketlere bağımlı üretim yapmaları teşvik ediliyor. Televizyon programlarından birçok marketin reklamında sözleşmeli üretim yaptırdığını açık açık söylüyor. Sözleşmeli üreticilik yapmak tarlaya hangi ürünü ekeceğine ürünün bütün üretim süreci içerisinde ne zaman hangi ilacı kullanacağına, hasadı ne zaman yapacağına şirketlerin karar vermesi demek. Bilgeliğe dayanan çiftçiliği yok ederek çiftçiye ‘Siz kendi topraklarınızda işçi olun’ deniliyor. Bu kabul edilemez.” 

GIDA GÜVENLİĞİ
Gıda güvenliğimizi sağlayabilmek için gıda egemenliği mücadelesini sürdürmek zorundayız” diyen Erdem, “Önce gıdayı kimin ürettiğine bakacaksınız. Bir defa bunun küçük üreticiler olması gerekiyor. Hangi yöntemle ürettiğine bakacaksınız. Endüstriyel tarım ile mi? Yoksa ekolojik köylü tarımıyla mı? Son olarak da bize nasıl ulaşılıyor ona bakacaksınız. Siz Arjantin’den gelen bir ürünün güvenilir ya da güvenilmez olduğunu bilemezsiniz. Bütün bu süreçlerin açık olduğu en yakın pazarlara gidildiği üreticinin bizzat tüketiciler tarafından takip edildiği bir sürecin yaşanması gerekiyor. Bu ancak gıda egemenliği mücadelesiyle mümkün. Yoksa kendi kendine yetebilen bir tarım ülkesi bugün gıdaya muhtaç hale geliyor. Bugün onu yaşamıyoruz ama Afrika tarzı bir kıtlık yaşama tehlikesi var” diye aktardı. 

‘GIDA SİLAH HALİNE GELDİ’
Gıdanın bir silah olarak kullanıldığını kaydeden Erdem, “Amerikan eski Tarım Bakanı ‘Gıda aslında bir silahtır. Gıdayı ele geçirirseniz insanları ikna edersiniz’ diyor. Üzerimizde yeni bir tehdit aracı olan gıdayla karşı karşıya kalacağız. Her istediklerini ve daha baskıcı yöntemlerini gıdaya ulaşma meselesiyle bize dayatacaklar. Bu anlamda çok tehlikeli bir süreci yaşıyoruz. Çiftçilerin geçmişten gelen bilgilerine dönerek üretmekten başka şansları yok. Tarımı kendi doğal döngüsüne döndürmek zorundayız. Yoksa gıda daha az şirketin elinde insanlık üzerinde tehdit aracına dönüşüyor. Onun için dünyanın bütün küçük çiftçileri kendi çözümleri olan gıda egemenliği meselesini tartışıyor. Bu krizin atlatmak, küresel iklim değişikliğiyle mücadele edebilmek ve ekolojik tahribatı engellemek ancak köylü hakları mücadelesiyle yürütülebilir” diye konuştu.