TBMM’de görüşülen Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde CHP Grubu adına kürsüye çıkan İstanbul Milletvekili Mimar Gökan Zeybek iktidar sıralarına sert sorular yöneltti.

Yasa teklifiyle ilgili değerlendirmelerine geçmeden önce İstanbul'un Beyoğlu’nda 6306 sayılı Yasa kapsamında kentsel dönüşüme tabi tutulan Fetihtepe Mahallesi'nde 3 gündür devam eden olaylara değinen Zeybek sözlerine şöyle başladı;

KİMİN İÇİN KENTSEL DÖNÜŞÜM?  YURTTAŞLAR İÇİN Mİ? RANT SAĞLAYACAK ŞİRKETLER İÇİN Mİ?
“Polisin uygulamış olduğu şiddet ve devletin vatandaşla karşı karşıya getirilmesi, bir anlamda devletin kolluk kuvvetlerinin vatandaşla karşı karşıya getirilmesi. Yıllardır söylediğimiz bir şey var. Fetihtepe'de de gerçekleşen durum odur. Biz kentsel dönüşümü bu riskli yapılarda oturan yurttaşlar için mi öngörüyoruz, yoksa buraları kat karşılığında yapacak olan kurum, kuruluş ya da şirketlerin çıkarlarını sağlamak için mi? Bugünkü koşullarda, İstanbul'da kira fiyatlarının 6 bin-7 bin TL olduğu bir dönemde, insanların evinin elektriğini keserek, onları yaşam alanlarından mahrum ederek, konut sorunlarını çözmeden bu işin nasıl yapılacağını anlamak gerçekten mümkün değil. Bir kez daha buradan ilgili Bakanı ve İstanbul Valisini duyarlı olmaya davet ediyorum.” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü;

ÇEKMEKÖY’DE DOĞAYA AİT NE VARSA NE VARSA KAZILIYOR. BAŞKA YER KALMADI MI?
Yine İstanbul'da, Çekmeköy'de bir park, yeşil alan imara açılıyor. Kent pazarı yapılmak için ağaçlar, yeşil örtü, toprak ne varsa kazılıyor. Başka yer kalmadı mı? Yurttaşlarımız karşı çıkıyor, direnç gösteriyor; orada da vatandaş ile kamu kurumu ve güvenlik personeli karşı karşıya geliyor. Doğanın yeşiline, ağacına, toprağına düşman bu zihniyeti bir kez daha lanetliyorum.

MELEN BARAJI’NA 'TÜY DİKTİLER'
Bu bir torba yasanın içinde çok sayıda kanunu ilgilendiren maddeler var. Bunlardan bir tanesinde Devlet Su İşleri’nin yapmış olduğu barajlardaki, göletlerdeki su kullanım maksat oranlarını kullanma ve belirleme yetkisi Cumhurbaşkanına veriliyor. Burada, ilgili Bakanlık, kurum ya da kuruluşların görüşlerini alma ihtiyacı bile hissedilmiyor! Akıl alır gibi değil! Hani yapamadıkları bir baraj vardı, İstanbul'un içme suyu ihtiyacını gidermek için… Melen Barajı. Simdi, farzedelim oldu da bitirildi. Melen Barajı'ndaki suyun kullanılmasıyla ilgili maksat oranlarını belirleme yetkisini de Cumhurbaşkanlığına veriyorlar. Zaten İstanbul halkını ihtiyacı olan suyu üretecek Melen Barajı’nı çatlak biçimiyle orada bırakarak, yeni yatırımı yapmayarak, ödenek vermeyerek cezalandırmışlar, bir de bunun yetkisini istiyorlar. Deyimleri çok severim. Mesela “Tüy Dikmek”

TARIM BAKANI GÖREVDEN ALINANA KADAR GEÇEN SÜREDE ÇİFTÇİYİ BİTİRDİ
Bu torba yasanın içinde destekleme için başvurmuş, tarım sektöründe destekleme müracaatında bulunmuş ama bu desteklemeye ilişkin evraklarında eksiklik olanlarla ilgili bir düzenleme getiriyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisinden açıkça ifade ediyorum ki Cumhuriyet tarihinin en beceriksiz, en yeteneksiz, en basiretsiz Tarım Bakanı, 27'nci dönemde üç yıl görev yapan Tarım Bakanıydı. Onun döneminde Türkiye tarım tarihinin en büyük geri gidişini yaşadı ve bu Türkiye çiftçisinin tarımdan uzaklaşmasına yol açtı. Şimdi Bakanı görevden aldılar, yerine bir Bakan getirdiler ama ne köylünün ne çiftçinin ne de müstahsillerin sorununu çözme konusunda bir öneri getirmiyorlar. Uğraştıkları şeyler sorunun temeline inmiyor. Nedir sorun? Girdi maliyetleri çok yüksek, enerji maliyetleri çok yüksek, akaryakıt maliyetleri çok yüksek, gübre ve yemin maliyeti çok yüksek. AKP bu sorunları çözmesi gerekirken top çeviriyor.

AKP KADROLARI TÜRK KÖYLÜSÜNÜ BİR KENARA BIRAKTI

Dışişleri Bakanı, Rusya Dışişleri Bakanıyla bir araya geliyor "Ukrayna köylüsünün toprağından üretilen buğdayı, ayçiçeğini nasıl Türkiye'ye getiririm?" in arayışı içinde. Ektirmedikleri şeker pancarı, ektirmedikleri ayçiçeği, ektirmedikleri buğday karşılığında köylüye vermediğiniz destekleri Ukrayna ve Rusya'nın çiftçisine vermek için lobi faaliyetinde bulunuyorlar.

AKP TERCİHLERİNİ HALKTAN YANA DEĞİL ŞİRKETLERDEN KULLANDI 

Iğdır'a gerçekleştirdiği ziyarete de değinen Zeybek, bölgeyle ilgili çarpıcı bir tespitini de söyle aktardı; Zeybek; “Iğdır, Aras Nehri'nin kenarında Çukurova'dan sonra Türkiye'nin en verimli tarım topraklarının bulunduğu bir şehir. Aras Nehri'nin üzerinde enerji amacıyla yapılan tesislerin su ihtiyacını nereden karşılıyorlar? Ben cevabını vereyim. Köylünün tarımda kullanacağı suyu keserek. AKP burada tercihini halktan yana değil, her zaman olduğu şirketlerden, ticari kuruluşlardan yana kullanmıştır.

EKONOMİK ÇIKMAZLA KARŞI KARŞIYAYIZ
4708 sayılı Yasa'ya göre yapı denetim şirketlerinde çalışan mimar ve mühendislerle ilgili yaş sınır getirilmişti, 65 yaş; Komisyonda bu 75 yaşına çekildi. Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye'de iktidarınız döneminde üniversiteleri bitirmiş yüz binlerce iş bulamayan mimar ve mühendisin iş çığlığına mı yanalım, 65 yaşını bitirdiği hâlde çalışmak zorunda kalan, 4 bin lira, 5 bin lira emekli maaşıyla kirada oturan mimar ve mühendislerin kendini 75 yaşına kadar çalışmak zorunda hissetmesine mi yanalım? Yani gençler açısından işsizlikle, yaşlılar açısından da yoğun bir hayat pahalılığı ve ekonomik çıkmazla karşı karşıyayız.

KIYILARIMIZ HAYALİ BİR AJANSA TESLİM EDİLİYOR
Çevre Ajansı... Türkiye'ye gelmiş olan yabancı bandralı yatların, teknelerin bağlanabilmesi için, şamandıra ve mapa hizmetleri verebilmek için Çevre Ajansı’nın yapmasını istiyorlar. İnternet sitesinde Türkiye Çevre Ajansı’nın Yönetim Kurulu listesinde 6 kişiden 3'ünün fotoğrafı var, 3'ünün fotoğrafı bile yok. Bu Ajans’ın internet sitesine girdiğiniz zaman ne yaptıklarına dair herhangi bir bilgi yok. Hayali bir Ajans olarak ortada duruyor. Şimdi biz; devletin yapması gerekeni yapmasını, gelir elde ettiği kimi iş ve işlemlerin doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştay denetimine tabi olmasını, bu ve benzeri hizmetlerin "kamusal hizmet" adı altında devletin ya da o bölgede kurulu bulunan yerel yönetimlerin eliyle yapılmasını istiyoruz. Yasa, ağırlıklı olarak Muğla ve Muğla'nın çevresinde bulunan koylara demirleyecek olan yatlardan elde edilecek olan geliri kimin alacağıyla ilgili. Yerelin güçlendirilmesiyle 2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi, 2022 yılında yerel yönetimlerin olabildiğince yetkilerini daraltıp var olan gelirlerin tamamını merkeze ve saraya bağlamanın arayışları içinde. Burada yetkilerin devredilerek gelirlerin yerele gönderilmesiyle hizmetin çok daha etkin ve verimli kullanılacağını ısrarla ve inatla söylemeye devam ediyoruz. İnternet sitesinde Yönetim Kurulu üyelerinin fotoğrafını ve öz geçmişini bile yazamayan bir Ajansın Türkiye'ye girecek olan bütün yatların şamandıra ve mapa hizmetini verebilmesini ummak ancak hayal tacirliğinden öte bir şey anlamına gelmez.

 5'Lİ ÇETENİN ALACAKLARINI DA %25 İLE SINIRLAYAN BİR DÜZENLEMEYİ GETİRSİNLER ONAYLAYALIM
Yasanın içinde, Müsilaj Komisyonundaki arkadaşlarımızın yapmış olduğu çalışmadan kaynaklanan bir düzenleme vardı. O düzenlemeye göre de bazı yeni yasa teklifleri geldi, madde teklifleri geldi. Bunlardan bir tanesi Marmara Denizi'nin korunmasıyla ilgili, Marmara Denizi'ni kirleten etmenlerin ortadan kaldırılmasıyla ilgili bir düzenleme yapılmasıydı. Peki, ne önerdi iktidar? İktidar bize dedi ki: "Bunlar yerel yönetimler eliyle yapılsın." Kimin eliyle? İstanbul, Bursa ve Kocaeli Büyükşehir Belediyeleri başta olmak üzere yerel yönetim eliyle yapılsın. Yerel yönetimler bunlarla ilgili işlemleri yaparken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı önce dedi ki: "Biz size altı aylık bir termin süresi vereceğiz. Altı aylık termin süresi içinde termin projesini Çevre ve Şehircilik Bakanlığına onaylatamayan kuruluşların planlarını ve ihalelerini biz gerçekleştireceğiz, bunu da sizin bütçe gelirlerinizden keseceğiz." Şimdi bakın, Türkiye'de kamu-özel iş birliğiyle yapılan yatırımların nasıl devletin sırtında bir yük oluşturduğunu, kamunun sırtına nasıl ek yükler getirdiğini hep konuşuyoruz. Geçmediğimiz otoyollar için para ödüyoruz, yatmadığımız hastaneler için bedel ödüyoruz, uçmadığımız havaalanları için bedeller ödüyoruz. Enerji maliyetlerinin %250 ile %400 arasında arttığı, ilaç ve kimyasal giderlerin %200-%300 arttığı bir dönemde, bu tür hizmetlerin kamu-özel iş birliğiyle ihale edildiğini düşündüğümüzde, bu hizmetleri ticari bir kâr elde etmek için yapacak olan şirketlerin atık su bedellerinden elde edeceği gelirleri yurttaşın sırtına nasıl yansıtacaklar? Kiralarla ilgili bir düzenlemeyi geçirdik, %25 ile sınırlandı. Kamu-özel iş birliği yaptıkları projelerle ilgili 5'li çetenin alacaklarını %25'le sınırlayan bir düzenlemeyi getirsinler, bu yasanın içine ilave bir madde olarak koysunlar, biz de oy verelim.

YURTTAŞLARIMIZA SESLENİYORUM; BU YASA TEKLİFİ SİZİN ALEYHİNİZEDİR
Görünen o ki iktidar, kimi alanlarda hizmetleri üretebilmek için yeni kaynaklara ihtiyaç duyuyor, bu kaynakları üretmek için de yeni yeni yasa tekliflerini ortaya koyuyor. Artvin ilimiz Yusufeli Barajı dolayısıyla İskân Yasası kapsamına dâhil edilen Yusufeli halkının yeni taşındıkları yerlerdeki iskân edilecek konutlarıyla ilgili onlardan rücu edilecek olan ödemelerin, bedellerin ödemesiyle ilgili yasa diyor, iskân yasası diyor ki: "5 yıl ödemesiz 15 yıl vadeyle bu bedeller tahsil edilir." Yasa'nın 21'inci maddesinde “bu bedellerin yurttaşlar % 35'ini peşin ödemesi durumunda kalan % 65'lik kısmının affedileceğini” yani o kadar bedelin toplam ödemeden düşüleceği söyleniyor. 5 yıl ödemesiz, enflasyon % 160... Diyelim ki 500 bin lira ödeyecek olan bir kişi şimdi %35’i olan 175 bin lirayı ödeyerek tapuyu devrediyor. % 160 enflasyonun, % 140 enflasyonun olduğu bir ülkede 5 yıl ödemesiz vatandaşa niçin % 65 getiriyorsunuz? Enflasyon ortamında zaten 5 yıl sonra bu rakamlar % 10'lar seviyesine düşecek. Yani uyguladıkları ekonomik politika yüzünden zaten vatandaştan istedikleri rakam gerçekten çok yüksek. Buradan ben Artvin ve Yusufeli'deki bütün yurttaşlarımıza sesleniyorum: Bu yasa teklifinin bu biçimiyle sizin lehinize olmadığını, uygulamada sizin aleyhinize olduğunu, yüksek enflasyon ve enflasyondaki sürekli ve düzenli olarak artışlar yüzünden size önerilen yüzde 35'lik kısmın ödenmesinin net olarak aleyhinize olduğunu belirtiyorum ve bu manada değerlendirmelerinizi buna göre yapmanızı istiyorum.

İSTANBUL'DA ON BİNLERCE RİSKLİ YAPI STOKUNU İYİLEŞTİREBİLİRDİK
Bu iktidar döneminde 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa'yla ilgili riskli yapıların dönüştürülmesi ve başta İstanbul olmak üzere Marmara Bölgesi'nde deprem riski taşıyan yapı stoku konusunda hiçbir biçimiyle bir adım atılmamıştır. Hâlâ İstanbul'da milyonun üzerinde riskli yapı var, hâlâ yıkılıp yeniden yapılması gereken yüz binlerce bina var; bunlarla ilgili herhangi bir düzenleme önümüze gelmiyor. Biz 6306 sayılı Yasa'nın demokratik, katılımcı; halkın, yerel yönetimlerin, meslek odalarının ve meslek örgütlerinin ortak çalışmasıyla, davulla zurnayla mahallelerdeki riskli yapıların dönüşmesinin doğru bir çözüm olduğuna hep inanıyoruz ama giderek İstanbul'da "merkezî alan" diye tarif ettiğimiz şehrin en değerli bölgelerinde 40 yıl, 50 yıl, 60 yıl önce gelmiş ve buralarda yerleşmiş olan yurttaşlarımızın mülkleri üzerinde Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığının ciddi bir tehdidi bulunmaktadır. Şöyle ki; Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı bir bölgeyi afet riskli alan ilan ediyor. Mesela, İstanbul Fatih Sultan Mehmet Mahallesi ve Baltalimanı Mahallesi'ni yani Büyük Armutlu'yu ve Küçük Armutlu'yu afet riskli alan ilan ediyor. Ne oluyor peki devamında? İmar planı yapma yetkisi yerel yönetimlerden alınıyor, Bakanlığa veriliyor. Peki, devamında Bakanlık ne yaptı? Önce müteahhit aradılar, müteahhitleri bulamadılar, buldukları müteahhitlerle süreci götüremediler; bir Bakan gitti, arkasından bir Bakan daha gitti, arkasından bir Bakan daha gitti ve vatandaş 10 yılı aşkın bir süredir "riskli" diye tarif edilen bölgede, aslında "İstanbul'un taş ocakları" diye tarif ettiğimiz en güvenli zeminine sahip olan bölgede hâlâ gecekondularda yaşamak durumunda bırakıldı. Yani burada iktidar eğer 6306 sayılı Yasa'yla birlikte "riskli" diye tarif ettikleri yapı stoklarının iyileştirilmesi için adım atamıyorsa, bütçe oluşturamıyorsa, kaynak yaratamıyorsa, kamunun kaynaklarını, Ziraat Bankası, Halkbank ve Vakıflar Bankasının kaynaklarını dönüşmesi gereken yapılara değil, gazetelerin el değiştirmesi için Demirören'e vermek huylarından vazgeçmiş olsalardı biz yıllar boyunca İstanbul'da on binlerce yapı stokunu iyileştirmiş olurduk.

Ben AKP kadrolarına açıkca sormak istiyorum:

Bugün kamu bankalarından % 14-17'yle ticari kredi kullandırarak Cumhuriyet tarihinin en büyük servet transferine göz yumuyorsunuz, bir avuç insanı zenginleştirmek için bütün kamunun kaynaklarını aktarıyorsunuz ama neden emekli olmuş, 300-400 bin lira maliyetle evini yenilemek zorunda kalan yurttaşlarımızı o riskli binalarda, âdeta tabutlarda yaşamak zorunda bırakıyorsunuz? Onlar için neden uygun koşullarda krediyi ve ödenebilir bir takvimi önlerine koymuyorsunuz?

TORBA YASALARLA HALKTAN YANA KARARLAR ALINAMAZ
Torba yasalarla halktan yana kararların alınamayacağını belirten Zeybek , sözlerini şöyle sonlandırdı; “Bu yasa ve benzeri yasaların tümü göstermiştir ki Türkiye'de imar ve çevre meselelerinin bir torba yasanın içine serpiştirilmiş maddelerle düzenlemesi yerine gerçekten halkçı, katılımcı, toplumcu meslek odalarının, meslek örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin, hatta o bölgede yaşayan bütün insanların sürece katılımının sağlandığı; üniversitelerin özerk ve demokratik bir üniversite hâline döndüğü; iş adamlarının çıkarlarına göre rapor yayınlamak yerine halkın çıkarlarına göre raporların ve bilirkişi raporlarının yayınlanmaya başlandığı bir süreçte biz gerçekten torba yasalar yerine meslek yasalarını, İmar Yasası'nı, Kentsel Dönüşüm Yasası'nı, Çevre Yasası'nı yeni baştan yapacağız. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde halkçı, toplumcu, kamucu anlayışlarla bütün bunların düzenlenebileceğine yürekten inanıyorum.”