Yıllar önce okuduğum ve hiç unutmadığım, beni çok etkileyen bir okul müdürünün eğitim öğretim yılı başında öğretmenlere göndermiş olduğu bir mektuptan bahsederek başlamak istiyorum.

“Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.

Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.

Sizlerden isteğim şudur:

Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır...”

Okullarımız sadece öğretim yapılan yerler değildir aynı zamanda eğitimin verildiği yerlerdir. Elbette ki çocuklarımıza bilgi yüklemeliyiz ama her şeyden önce vicdanlı, sevgi dolu çocuklar yetiştirmeliyiz.

Dünyada ve ülkemizde özellikle erkek çocuklara çizgi filmlerle, bilgisayar oyunlarıyla, PS oyunlarıyla; ‘ben bilinçli’ olduğuna inandığım şiddet ve kötülük aşılanmaktadır. Çocuklarımız bizim çocukluğumuzda oynadığımız, birçok çocuk oyununu bilmiyorlar. Bilseler bile oynamıyorlar. Kavga, dövüş, savaş ve futbol en çok oynadıkları oyunlar. Karşılaştıkları en ufak bir anlaşmazlıkta bile konuşmak yerine şiddete başvuruyorlar. Kız çocuklarını bekleyen en büyük tehlike ise, çok masum gibi görünen ama bugün bencilliğe, özentiye ve doyumsuzluğa yönelten film ve bilgisayar oyunlarıdır. Bunu okullarımızda her gün üzülerek gözlemlemekteyim. Bu yaşanılanların neticesinde bugün her şeye sahip mutsuz, doyumsuz ve vicdansız çocuklar yetişmektedir.

Daha geçen hafta hepimizin içini yakan bir olay yaşandı. 11. sınıfa giden bir öğrenci (çocuk) okul müdürü yardımcısını bıçaklayarak hayatını kaybetmesine neden oldu. Öğretmenimizin ailesi ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Böyle olayların bir daha tekrarlanmaması tabii ki en büyük dileğimizdir. İşte çocuklarımızı bu noktaya getiren şey sevgisizliktir. Bunun önüne geçebilmek için savaş vermeliyiz.

O yüzden diyorum ki: Eğitimin dili sevgi olmalıdır. Çocuklarımıza nefreti değil sevgiyi öğretmeliyiz. İnsanlar hangi yaşta olursa olsunlar, her zaman sevgi ve şefkate muhtaçtırlar. Onun içindir ki, ‘sevgi’ ve ‘şefkat’ eğitimin vazgeçilmez bir değeridir. Mümtaz Turhan’ın dediği gibi “Eğitimde ve öğretimde başarının sırrı; bilgiyi verenle alan arasındaki sevgi, saygı, anlayış ve güvenin derecesindedir. Bunlar ne kadar kuvvetli olursa, netice o kadar memnuniyet verici olur.”

Çocuklarımıza sevgiyle yaklaşmalı, onlarla ilgilenmeli, yardıma ihtiyaç duyduklarında yanında olmalı, hatalarına karşı hoşgörüyle yaklaşmalıyız. Aramıza duvar örmeyerek, güvenmeyi öğretmeliyiz. Çocukların gözünde doğruluğu, adaleti, bilgiyi, kültürü ve en önemlisi koşulsuz saf sevginin temsili olmalıyız.

Hırsın yanında hoşgörüyü, kazanmanın yanında kaybetmeyi hazmedebilmeyi, hata yapmanın hile yapmaktan daha onurlu olduğunu, yanlış olduğu söylense bile fikirlerini savunmaktan korkmamayı, emeğinin hakkıyla kazanılan bir liranın bulunan beş liradan çok değerli olduğunu, zalimlerin karşısında mutlaka iyilerinde olduğunu öğreterek yola çıktığımızda kazanan hep çocuklarımız ve onların yanında bizler ve insanlık olacaktır.