Atatürk’ün eğitim mirasına güncel bir okuma
Türkiye’de eğitim sistemi ve sınav odaklı yapı tartışılırken, Ümit Keleş imzalı “Eğitimde Yeni Bir Ufuk: Türk Eğitim Sisteminin Yeniden İnşası ve Atatürk İlkeleriyle Sürdürülebilir Daha Adil Bir Gelecek İnşa Etmek” adlı kitap, Atatürk’ün eğitim felsefesini merkeze alan yaklaşımıyla dikkat çekiyor. Eser, yalnızca mevcut sistemi eleştirmekle yetinmeyip, eğitimin hem tarihsel köklerine hem de bugünün sorunlarına aynı anda bakan bütünlüklü bir çerçeve sunuyor.
Bazı değerlendirme yazılarında, kitabın önce mevcut yapının “fotoğrafını çektiği”, ardından bu fotoğraftaki sorunlu alanları görünür kıldığı ve “nasıl daha iyisi mümkün olabilir?” sorusuna sistemli cevaplar aradığı vurgulanıyor. Keleş, eğitimi bireyin potansiyelini açığa çıkaran, toplumsal adaleti ve kalkınmayı mümkün kılan temel bir kamusal alan olarak ele alırken, bu alanın Atatürk’ün bilimsellik, akılcılık ve çağdaşlık ilkeleri doğrultusunda yeniden kurgulanması gerektiğini savunuyor.
Sınav odaklı yapıya bütüncül eleştiri
Kitapta, eğitim sisteminin sadece sınavlardan, müfredattan ya da öğretmen niteliğinden ibaret olmadığı; ailelerin rolü, okul iklimi, üniversitelerin yönelimi ve toplumun eğitimden beklentileriyle birlikte ele alınması gerektiği ifade ediliyor. Keleş, parçalı müdahalelerle sonuç alınamayacağını, sorunların birbirini besleyen bir zincir oluşturduğunu, bu nedenle bütünsel bir dönüşüme ihtiyaç duyulduğunu öne sürüyor.
Bazı okur yorumlarında, eserin eğitim–toplum ilişkisi, öğretmenin rolü, öğrencinin ihtiyaçları ve üniversitelerin geleceği gibi başlıklarda, sistemin nerede tıkandığına dair net tespitler içerdiği belirtiliyor. Kitapta öğretmen, yalnızca “bilgi aktarıcısı” değil; öğrencinin merak duygusunu canlı tutan, ona eşlik eden ve yön gösteren bir “rehber” olarak tanımlanıyor. Okul ise yalnızca ders yapılan bir mekân değil, öğrencinin yaşamla ilişki kurduğu ve karakterinin şekillendiği bir alan olarak ele alınıyor.
Maarif Kongresi ve Köy Enstitüleri’nden bugüne uzanan çizgi
“Eğitimde Yeni Bir Ufuk”ta, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki eğitim hamleleri, bugünkü tartışmalar için tarihsel bir arka plan olarak kullanılıyor. Kitapta, savaş koşullarında toplanan Maarif Kongresi’nin, eğitimin bir lüks değil, varoluş meselesi olarak görüldüğünün sembolü olduğuna dikkat çekiliyor. Yine Köy Enstitüleri, üretimle düşünceyi, köyle okulu birleştiren bir model olarak ele alınıyor; bu deneyimin bugün için de yol gösterici olabileceği ifade ediliyor.
Reşit Galip’in yetimlere maaşını veren bir bakan olarak anlatıldığı örnekten, Köy Enstitüleri’nin John Dewey’in pedagojik yaklaşımıyla kurduğu ilişkiye kadar uzanan tarihsel anekdotlar, bazı değerlendirmelere göre kitabın “tarihsel hafızayı diri tutan” yanını güçlendiriyor. Keleş, bu mirasın bugünün koşullarına bire bir kopya edilmesinden değil, temel ilkelerinin güncellenerek yeniden düşünülmesinden yana bir tutum sergiliyor.
Sınavların kaldırılması, Halk Üniversiteleri, güçlü öğretmen profili
Eserde öne çıkan reform önerileri, mevcut ezberci ve sınav odaklı yapıya yönelik eleştirilerle birlikte sunuluyor. Keleş, merkezi LGS ve YKS benzeri sınavların kademeli olarak kaldırılması, her lise ve üniversitenin kendi alanına uygun kabul süreçlerini yürütmesi gerektiğini savunuyor. Bazı yorumlarda, bu önerinin “işsiz memuriyet bekleyen ya da yurt dışına yönelen” bir gençlik tablosuna karşı, yetenek ve ilgi alanına göre yönlendirilmiş bir model arayışı olarak öne çıktığı belirtiliyor.
Kitapta ayrıca, kırsal bölgeler ve yerel üretim odaklı “Halk Üniversiteleri” benzeri yapıların kurulması öneriliyor. Bu yapıların, tarım, teknoloji ve ara eleman ihtiyacına yönelik, üretime dayalı eğitim modelleriyle desteklenmesi gerektiği ifade ediliyor. Öğretmenlik mesleğinin toplumdaki statüsünün yükseltilmesi, ücretlerin iyileştirilmesi ve öğretmen adaylarına yurtdışı staj imkânları sağlanması da reform başlıkları arasında yer alıyor.
Keleş, sürekli değişen eğitim politikalarının yarattığı güvensizlik ortamına karşı, siyasi değişimlerden görece bağımsız, geniş katılımlı ve uzun vadeli bir karar mekanizması olarak “Milli Eğitim Kongresi” önerisini dile getiriyor. Kitapta, bu kongrenin eğitimde istikrar ve sürekliliği sağlayacak kalıcı bir platform olarak tasavvur edildiği aktarılıyor.
Zorlu bir hayat hikâyesinden doğan eğitim vizyonu
Kitapta yer yer yazarın kişisel hikâyesine de atıflar bulunuyor. Adıyaman’da zorlu ekonomik koşullarda büyüyen, genç yaşlardan itibaren halk kütüphanesinde yoğun okuma yapan Keleş’in yaşadıkları, anlatının arka planını oluşturuyor. Değerlendirmelerde, bu kişisel arka planın, yazarın eğitimde fırsat eşitliği, sosyal adalet ve kamusal sorumluluk vurgusunu güçlendirdiği ifade ediliyor.
Deprem felaketleri ve toplumsal krizler bağlamında eğitim meselesine bakan kitapta, eğitimin yalnızca sınav başarısı ya da diploma ile sınırlı olmadığı; aynı zamanda karakter, vicdan ve toplumsal dayanışma kültürüyle iç içe geçtiği vurgulanıyor. Bu yönüyle eser, sadece öğretmenlere değil, öğrencilere, ailelere ve eğitim konusunda karar verici konumda olanlara da hitap eden bir çerçeve sunuyor.
“Türk aydınlanmasına küçük de olsa bir katkı” hedefi
Ümit Keleş, daha önce paylaşılan ifadesinde, kitabın amacını “Türk eğitim sistemine dair süregelen tartışmalara, Atatürk ilkeleri ekseninde alternatif ve bütünlüklü bir yaklaşım sunmak” ve “Türk aydınlanmasına küçük de olsa bir katkı sağlamak” şeklinde özetliyor. Kitapta, bir ulusun geleceğinin, eğitimle kurduğu bağın niteliğiyle yakından ilişkili olduğu vurgulanıyor.
Bazı değerlendirmelerde, eserin “sadece eleştiren değil, ‘peki ne yapmalıyız?’ sorusuna cevap arayan bir yol haritası” niteliği taşıdığı belirtiliyor. Kitap, son bölümünde bir Japon atasözüne gönderme yaparak, kısacık vadeleri değil, uzun geleceği gözeten bir eğitim anlayışını öne çıkarıyor: Beş yılı planlarken ürünü, on yılı planlarken ağacı, yüz yılı planlarken ise insanı düşünmenin gerekliliği hatırlatılıyor.
Eğitim alanındaki tartışmaların önümüzdeki dönemde daha da yoğunlaşacağı öngörülürken, “Eğitimde Yeni Bir Ufuk”, Atatürk merkezli bir çerçeveyle hem mevcut durumu sorgulayan hem de uzun vadeli çözümler tartışmaya açan çalışmalar arasında yerini alıyor. Okurun eline geçen şey, bazı yorumlara göre yalnızca bir eleştiri metni değil; Türkiye’de eğitimin geleceğine dair düşünmek isteyenler için hazırlanmış kısa ama yoğun bir yol haritası.