Eğitim alanında karşımıza çok çıkan kavramlardan biridir kaynaştırma.

Kaynaştırma, eğitsel bir kavramdır ve özel gereksinimli çocukların uygun öğretim desteğiyle normal eğitim sınıflarına yerleştirilmesi uygulamasıdır.(Obsorne ve Dimittia 1994)

Yürürlükte olan Özel Eğitim Yönetmeliğinde ise kaynaştırma; özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitimlerini, destek eğitim hizmetleri de sağlanarak yetersizliği olmayan akranları ile birlikte resmi ve özel; okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan özel eğitim uygulamalarıdır,(Birinci bölüm Madde23) şeklinde yapılmışıtr.

Kaynaştırmada amaç, çocuğu normal hale getirmek değil; çocuğun ilgi ve yeteneklerini en iyi şekilde kullanmasını sağlamak, toplum içinde yaşayabilmesini kolaylaştırmaktır. Yani özel gereksinimli bireylerin özel gereksinimli olmayan bireylerle eğitsel ve sosyal olarak bütünleşmesini sağlama işlemidir.

Özel eğitime ihtiyacı olan bireylere verilen eğitimin niteliği ne kadar iyi olursa olsun sonuçta onu, içinde yaşadığı toplumun bir üyesi haline getirmiyor ve kabul görmesini sağlamıyorsa verilen eğitim bir işe yaramıyor demektir. Bu nedenle kaynaştırma eğitimi her türdeki özel eğitime ihtiyacı olan bireyin devam ettiği okullarda bir hizmet alanı olarak görülmesini ve bazı tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir.

Kaynaştırma sadece özel gereksinimli çocuğun gelişimine katkıda bulunur dersek hataya düşeriz. Başarılı bir kaynaştırma uygulaması; aynı zamanda normal gelişim gösteren çocuğun gereksinimlerini de karşılayabilen, onların kapasitelerini kullanabilecekleri fırsatlar yaratandır. Yaşantı içinde bir çok deneyim, önemli ölçüde yaşıtların birbirleriyle kurduğu iletişim aracılığıyla kazanılabilir. Normal gelişim gösteren çocuğun özel gereksinimli yaşıtıyla kuracağı ilişkilerden kazanabileceği çok önemli hayat deneyimleri vardır. Başka birisine yardım edebileceğini, birşeyler öğretebileceğini hisseden çocuk, duygusal ve zihinsel olarak da bir gelişim kaydedecektir. Kaynaştırma sınıfında normal gelişim gösteren çocuk, eğitimci rolünü üstlenerek özel gereksinimli çocuğu yönlendirir ve böylece aralarında kurulan bu ilk dayanışma deneyimleriyle her iki grup çocuğun gelişimine olumlu katkılar sağlanır. Ancak kaynaştırma sırasında normal gelişim gösteren çocuğun sürekli ön planda olması iletişimin aksayan yönüdür. İletişimin iki yönlü olması amaçtır. Böylece her iki grupta bu etkileşimden değişik şekillerde fakat olumlu yönde etkilenecektir. Tabi bu bütünleşme ancak normal ve özel gereksinimli çocuğun hazır bulundukları noktada, gerçek amacına ulaşabilir. Bu nedenle normal çocuğun ve özel gereksinimli çocuğun kaynaştırma uygulamasına hazırlanması ilk koşul olarak düşünülmelidir. Kaynaştırma ilk planda çocuğun sosyal-duygusal olarak hazır bulunduğu noktada başlatılabilir.

Kaynaştırma uygulamasında, özel gereksinimli çocuklara ve normal çocuklara ait özellikler de önemlidir. Özel gereksinimli çocuğun diğer çocukları olumsuz yönde etkileyebilecek ve uygulamaya ket vurabilecek anti-sosyal davranışlarının kontrol altına alınması gerekir. Örneğin; grubun düzenini bozacak saldırgan davranışı olan ya da otoriteyi kabul etmeyen disiplin problemi olan özel gereksinimli bir çocuk, kaynaştırma programı içine alınamaz.

Normal gelişim gösteren çocuklarında kendi aralarında yerleşmiş, uyumlu bir düzenlerinin olması önemlidir. Okula yeni başlayan ve çeşitli uyum problemleri olan çocukların bulunduğu bir sınıfta kaynaştırmayı başlatmak hata olacaktır.

Özel gereksinimli çocuğun normal çocuklar içine katılımı, aşamalı olarak gerçekleştirilir. Özel gereksinimli çocuk, halihazırda getirdiği engellemelerden dolayı, dil-zihin-motor-sosyal ve duygusal gelişim alanlarında sınırlı düzeydedir. Rehberliğin amacı çocuğu ulaşabileceği en üst düzeye getirmektir. Bu amaç doğrultusunda, özel gereksinimli çocukların önce benzer özellikleri taşıyan diğer yaşıtlarıyla bir arada olabilecekleri düzenlemeler yapılır. Bu “izole eğitim”, olarak tanımlanan bir eğitim şeklidir. Bu izole eğitim, grup ve bireysel eğitimi içerir. Başlatılan grup eğitimi, bir grup içinde belli sosyal kurallar çerçevesinde davranma deneyimlerini kazandırır ve bu da çocuğun sosyal gelişimi açısından önemli katkı sağlar. Bireysel eğitim ise her çocuğa özgü özel destekleri kapsar. İzole eğitim, kaynaştırma uygulaması için bir ön koşuldur. Özel gereksinimli çocuk önce belli etkinlikler sırasında kısa süreli olarak ve küçük grup içinde kaynaştırılır.

Oyun, çocukların kendi kendilerini ifade edebilecekleri, yaratıcı potansiyellerini geliştirebilecekleri en doğal ve en aktif öğrenme ortamıdır. Çocuklar arasında iletişim başlatan en etkin araçtır. Oyun normal ve özel gereksinimli tüm çocuklar için değişmeyen evrensel bir ihtiyaçtır. Oyunun gelişime ve öğrenmeye katkısı, kaynaştırma ortamı için, çok önemli ipuçları vermektedir. Özel gereksinimli çocuklar, gelişimlerindeki engellemelerden dolayı, oyunu başlatma ve sürdürmede normal gelişim gösteren çocuklar gibi başarı göstermezler.

Kaynaştırmanın başarıya ulaşmasının sorumluluğu büyük ölçüde eğitimciye aittir. İlk olarak eğitimcinin “eğitimcilik formasyonu” önemlidir. Eğitimci normal çocuk ve özel eğitim gerektiren çocuk hakkında uygun eğitim programlarını hazırlayabilecek ve gerekli yönlendirmeleri yapabilecek kadar bilgi sahibi olmalıdır. Eğitimci, uygulamanın çocuk açısından sorumluluğunu üstlenirken, ailenin bu konudaki değerlendirmelerini de göz önüne almalıdır. Hem normal gelişim gösteren çocukların ailelerinin hem de özel gereksinimli çocukların ailelerinin uygulama hakkındaki görüşlerini almak, kaynaştırmada aksayan yönlerin saptanması ve yeni düzenlemelerin yapılması için önemli sayılmaktadır. Aileler arasında kurulacak dayanışma bağları, programın başarıya ulaşmasında eğitimciye yardımcı olacaktır. Bilinçsizce yapılan kaynaştırmanın en az özel gereksinimli çocuğun normallerden izole edilmesi kadar hatalı olacağı unutulmamalıdır.

Kaynaştırma her tür ve düzeyde engele sahip bireyler için gerekli bir uygulamadır. Her insanda olduğu gibi özel eğitime muhtaç bireyde sevilmek, takdir edilmek, beğenilmek, değer görmek ve kimseye bağımlı olmadan yaşamak ister. Bu onların en doğal hakkı olduğu gibi, toplumsal bütünlüğün de temelidir.