Toplumsal Haber Merkezi

Türkiye'de, diğer pek çok başlıkta olduğu gibi eğitim alanında da ciddi bir kriz söz konusu. Elbette bu kriz, pandemiyle başlamadı. Ancak iktidar pandemiyi bahane ederek emekçi çocuklarının eğitim hakkını fiilen gasp etti. Artık yürütülemeyecek ve asıl niteliğinden uzaklaşan eğitim faaliyetleri, tıpkı sağlık alanında olduğu gibi işçi ve emekçilerin sırtına yüklendi. Hiçbir planlama içermeyen, her geçen gün derinleşen bir krizle karşı karşıyayız. Diğer kamusal hizmetlerde olduğu gibi bakanlıkların tek yaptığı gerçeklikten uzak tozpembe tablolar çizmek. Bu tabloların en başında, meslek liseleri üretim yapıyor yalanı yer alıyor.

Çok uzun zamandır, meslek liseleri sermayenin saldırısı altında. Kamusal eğitim artık ticari bir meta, okullarsa birer işletmeye dönüştürüldü. Öğretmenler ustabaşı, öğrencilerse ucuz iş gücü olarak görülüyor. Üstelik buradan yoksullara propaganda edilen üretimle iç içe geçmiş eğitim tamamen bir safsatadan ibaret. Meslek liseleri, protokollerle okul okul; hatta alan alan patronlara pay edilmiş durumda. Meslek alanları, “hami” dedikleri şirketlere bağlandı. Okullar, eğitim öğretim kurumundan çok hizmet içi eğitim sertifikası veren işçi bulma bürolarına dönüştürüldü. Bununla da yetinilmeyip pandemi boyunca maske ve dezenfektan üretimi yapılıyor denilerek öğrencilerin emeği istismar edildi.

‘ÜRETİM DEDİKLERİ OKUL BİNASININ KİRALANMASI’
Pandemi boyunca artan meslek liseleri "üretiyor" haberleri her yeri kaplasa da elbette gerçekte bir üretimden bahsetmek söz konusu değil! Televizyon haberlerine konu olan ve birçok yetkili tarafından gururla sunulan kimi meslek liselerine ait üretim rakamları aslında önemli bir gerçeği gizliyor. Üretim dedikleri okul binasının, öğretmenle öğrencilerin emeğinin kiralanması oluyor.

ÖĞRENCİLERE PATRONLAR İÇİN TAŞERON ÜRETİM YAPTIRILIYOR’
Örneğin sıklıkla haberlere konu olan maske üretimini ele alalım. Süreç, gerçekte nasıl işliyor görelim.

“Üretimde” bulunacak olan okul dışarıdan maske için gerekli kumaş, ip ve makineyi hazır şekilde alıyor. Sonra okulda bir sınıf atölyeye dönüştürülerek üretime uygun hale getiriliyor. Makine ve malzemeler burada birleştirilip paketlenerek üretim tamamlanmış oluyor. Hatta bazen maske ipliğinin dikimi bile dışarıda yapılıyor. Bu aşamada öğretmen ve öğrenci tüm işleri üstleniyor. Zaten hazır gelen bu makineler ve malzemeler resmi olarak okulda üretilmiş gibi gösteriliyor ve propagandası yapılıyor. Hatta kimi örneklerde bu yolsuzluk ileri taşınarak dışarıdan alınan hazır maske ve dezenfektanlar okulda üretilmiş gibi etiketlenerek satılıyor. Hem milli eğitim bakanlığının bu malzemeleri tedarik ettiği patronlar kazanıyor hem de kira ödemeden, işçi ücreti, sigorta gibi giderlerden kurtulmuş oluyorlar.

PATRONUN MÜŞTERİSİ HAZIR: MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI
Hatta bir okul tarafından dışarıdan satın alınan makineler sanki orada üretilmiş gibi başka okullara satılabiliyor.

Benzer durum dezenfektan üretimi için de geçerli. Dışarıdan alınan alkol, gliserin ve peroksit gibi kimyevi ürünler okulda karıştırılıp paketlenerek satılıyor. Genelde üretilen maske ve dezenfektanlar yine MEB tarafından satın alınıyor.

Kimi mobilya bölümlerindeyse dışarıdan hazır gelen demonte parçalar okulda birleştirilerek ürün olarak satışa sunuluyor.

Tüm bu süreçlerin eğitimle herhangi bir ilgisi bulunmuyor elbette.

ÖĞRETMENLERE VE ÖĞRENCİ AİLELERİNE SUS PAYI
İşletmeye dönüşen okullarda bu süreç önemli sıkıntılar yaratıyor. Öğretmenleri teşvik etmek için zorunlu eğitimler veriliyor. Bu eğitimlere katılımın zorunlu olduğu idare tarafından bildiriliyor. Meslek liselerini özel sermayeye açma yolu olan protokol okullarda görev yapan öğretmenler kamu görevlisi olmasına rağmen başka okula geçmek için CV ile başvuru yapıyor. Eğer kendilerini AKP’li müdürlere “beğendirebilirlerse’’ atama işlemi gerçekleşiyor.

Bu “üretim” sonucunda elde edilen gelir, hem öğretmenler hem de öğrenci velileri için pay edilerek sus payı işlevi görüyor. Toplam elde edilen paradan %16 idareye pay kesiliyor. Kardan aylık olarak öğretmen en fazla 2 asgari ücret, teknisyen 1.5, öğrenci 1 asgari ücret alabiliyor. Sadece çalışılan aylarda ücret alınabiliyor. Yıl sonunda ise kalan paranın 3 te 1’i öğretmenlere kar payı olarak dağıtılabiliyor. Kar payında da en fazla 12 asgari ücret alınabiliyor.

EĞİTİM TİCARİ BİR FAALİYETE DÖNÜŞÜYOR
Artan ekonomik krizle birlikte gittikçe yoksullaşan öğretmenler ve bu okullarda okuyan yoksul emekçi çocukları için ek gelir olarak sunuluyor.

Tüm bunların sonucunda eğitim kamusal bir hak olmaktan çıkıp tamamen ticari bir faaliyete dönüşüyor. Eğitimin yeniden kamusal bir hak olarak ve bilimsel bir içerikle üretilmesi bu piyasacı saldırının yenilgisinden geçiyor.