Çin Halk Cumhuriyeti’in son ticaret hamleleri küresel güçler açısından büyük sorunlar yaratmaya devam ediyor.? Gübre, çelik ve domuz eti tarifelerini arttırması bazı emperyal güçlerin tepkisini çekiyor. Çin son yıllarda ekonomide getirdiği kota ve ihracat kısıtlamalarıyla neyi amaçlıyor? Dr. Girayalp Karakuş  Oda TV'de yayınlanan yazında bu soruların cevabını aradı. 

Karakuş'un yazısından öne çıkan başlıklar:

ÜLKESİNDE ARZI KORUYOR       
Rusya-Ukrayna Savaşı dünya ölçeğinde ciddi arz-talep şokları yarattı. Ukrayna dünyadaki ekmek sepeti olma özelliğini kaybetmesiyle gıda tedarikinde sıkıntılar yaşandı. Küresel gıda güvenliğine bir başka meydan okuma Çin’den geldi. 

Pekin, kendi ülkelerindeki arz sektörünü koruyabilmek için gübre satışını durdurdu. Çin bilindiği üzere muazzam bir gıda üreticisi ve tüketicisi konumunda. Yaşanan gıda tedarik krizinde kendi iç pazarını korumanın yollarını arıyor. Ancak küreselciler Çin’i küçük ülke kompleksi ile suçluyor.

ÇELİKTE ENFLASYONU TETİKLİYOR
2021 yılına kadar Pekin, yüksek oranda metal tedarikçisiydi. Yıllarca kapasite fazlası oluşturarak ABD ve Avrupa’daki çelik üreticilerini işsiz bırakmakla suçlandı. Sonra ülke aniden çeliğe ihracat kısıtlamaları getirdi. 

Bu durum ABD ve Avrupa’da çelik üretiminde enflasyonun tetiklenmesine yol açtı. Çin’in stratejisini akıllı politikalarla piyasayı önce ele geçirmek ve daha sonra kendi iç pazarını spekülasyonlardan korumak olarak nitelendirilebilir. 

ÇİFTÇİSİNİ KORUDU
Çin ülkesi dünyadaki domuz eti tüketiminin yüzde 40’ına sahipti. Önemli bir domuz eti müşterisi denilebilir. Ancak ülke, Ocak 2022’de domuz eti tarifelerini arttırmaya başladı. Yeni kısıtlamalarla ülke içinde domuz eti arzı ile yüzleşmeye gidildi. 

Aslında Çin, enflasyondan değil, çiftçilerin geçim kaynaklarını tehdit eden dışarıdan gelen domuz eti fiyatlarından endişe ettiği için böyle bir siyaset izledi. Yani kendi çiftçisini ithal mallara karşı korumak istedi.

KÜRESELCİLER TEPKİLİ
Çin’in uyguladığı bir nevi devletçi ekonomi modeli serbest piyasa ekonomisini baltalıyor. Küreselcilere göre Çin, serbest ve rekabetçi piyasaya müdahale ederek zenginliğin dağılımına engel oluyor. 

En önemli iddiaları ise Çin’in kendilerine Dünya Ticaret Örgütü’ne girerken söz verdiğidir. 

Yani Pekin yönetimi örgüte girerken ihracat vergilerini minimize edeceğini ve serbest piyasa koşullarına harfiyen uyacaklarını taahhüt etmişti.

 Ancak küreselciler Çin’in kendine özgü bir siyasi-ekonomik modelinin olduğunu bilerek Çin’i örgüte kabul etmişti. Ülkede kamu-özel işbirliğinin koordineli şekilde yönettiği bir ekonomik model var. 

Serbest piyasacı ekonomistler Çin’i ihracat kısıtlamaları ve kotalar getirmesinden dolayı küçük ülke gibi düşünmekle itham ediyor. Ancak Continental firmasının iflas bayrağı açması üzerine Pirelli tarafından alınmak üzereyken Alman devletinin söz konusu firmayı nasıl kurtardığı hâlâ belleklerde.

PANDEMİ SONRASI YAPILANMA
Covid 19, 2008 küresel finansal krizi ve 2018 ABD-Çin ticaret savaşı ardından Çin’in iç piyasa ve hizmet odaklı bir yeniden yapılanmaya yöneldiğini görüyoruz. 2005 yılında yüzde 26,3 olan toplam ihracatı içindeki yabancı katma değer oranı, bu yıldan başlayarak sürekli gerilemiştir. 

Yani kendi kendine yeter bir ekonomi anlayışı gelişmeye başladı. Temel olarak dünya ekonomisinin gidişatı kamucu politikaların gelişmesine neden oldu. Dünya Ekonomik Formu’nun kurucularından Klaus Schwab’un “paydaş kapitalizm” söylemlerinde bulunması şaşırtıcı değil.

ÜLKE MAL İTHALATÇISI OLUYORDU
Çin son on yıllık zaman zarfında küresel ekonomide imalatçı ve nihai mal ihracatçısı olmasının yanı sıra ara girdi tedarikçisi rolü oynamaya başladı. Artan kişi başı gelir sonucunda ortaya çıkan talep giderek azalan oranda yurtiçi tedarikçiler tarafından temin edilmekte, ülke önemli bir mal ithalatçısı olmaya başlamıştı. Bu durum Çin’i mal ithalatçısı bir konuma düşürecekti.

Bundan dolayı Pekin yönetimi son dönemde yenilik ve hizmet odaklı bir politika geliştirerek mal ihracatlarına kota getirdi.

İÇ TALEBİ KORUMAK İSTİYORLAR
Çin, 2000’li yılların başından itibaren kalkınma yardımlarını ve hükümet destekli yatırımlarını büyük ölçüde genişletmiştir. Bu çerçevede dünya genelinde 90’dan fazla ülkede çeşitli girişimleri desteklemektedir. Programların çoğunluğunu kredilerle desteklemektedir. Çinliler hibe yardımları, faizsiz krediler ve imtiyazlı krediler şeklinde bunları yapmakta. 

Bu yardımlar son zamanlarda ülkeye ağır yük olmaya başladı. Ekonomik büyüme ve kâr sağlamak yavaşladı. Bu durum Çin’i iç talebe yönelik politikalar üretmeye yöneltti. 

Ancak daha önce borçlu ülke kategorisinde olan Çin, bugün kredi veren bir ülke konumuna ulaşmasını önemli bir başarı olarak görebiliriz. Çin yabancı yatırımcı çekme çabasında olan bir ülke değil, pek çok ülke tarafından rağbet gören önemli bir yatırımcıdır. 

ABD’NİN GÜCÜ DÜŞÜRÜLÜYOR
ABD gibi başat güçler kısa vadede mali serbestleşme ile istikrarsızlığı arttırdı. Uzun vadede ise Amerikan hegemonik gücünün düşüşünü hızlandıran iktisadi ve toplumsal çelişkileri derinleştirerek, küresel kapitalist sistemi, sistem tam da kendi yapısal krizine girdiği sırada etkin liderlikten yoksun kaldı. Çin ve Asya’daki bazı ülkeler yeni işçi sınıfı yarattı. Özellikle Çin işçi sınıfı dünyanın en büyük işçi sınıfı hâline geldi. Bu durumda Pekin yönetimi bazı noktalarda işçi ve köylüden yana politikalar üretmek zorunda kaldı. 

TAYVAN FAKTÖRÜ
Çin genel olarak ticari bağlarını etkinliğe dönüştürmede başarılıdır ama yapılan çalışmalarda Çin’in ithalat açısından bağımlı olduğu ülkelerin Tayvan meselesinde Çin’in karşısında durduğu görülmektedir. Çin’in ithalat ve ihracat yönünden bağımlı olmasının politik sonuçları da var dolayısıyla Çin elinden geldiğince ithalat bağımlısı olmamaya çalışıyor. İthalat bağımlılığı dış politikadaki uyumu da etkiliyor.

KÜRESEL DEĞER ZİNCİRİ
 Çin kırk yılı aşkın dünya ekonomisine eklemlenme süreci neticesinde önemli bir konuma geldi. Çin geç sanayileşmenin avantajlarını kullanmakta. İşgücü maliyetlerini minimum seviyede tutabilmeyi başardı. Çin orta ve uzun vadede katma değer yaratmaya dayalı dış ticaret fazlası vermeyi önceledi. İşte bu noktada Made in China 2025 girişimi Almanya ve ABD’yi tehdit etmeye başladı.

MADE IN CHINA 2025 NEDİR
Çin hükümeti yüksek teknolojili sanayi politikası programı başlatmıştı. Bu program başta ABD tarafından endişe ile karşılandı. Program, devlet sübvansiyonlarını arttırmayı, devlete ait işletmeleri harekete geçirmeyi ve Batı’nın teknolojik hünerini geçmeyi amaçlıyor. 

Pekin yönetiminin dünyadaki bütün sektörlere el atıp daha sonra ihracat kısıtlamaları ve kotalar getirmesinin arka planında bu devlet destekli ekonomik büyüme programının olduğu söylenebilir. Aslında Çin Batı’yı kendi silahı ile vurmak istiyor. 

Çinli politika yapıcılar, Alman hükümetinin 4.0 kalkınma planından ilham aldılar. Pekin’in nihai hedefi, Çin’in yabancı teknolojiye bağımlılığını azaltmak ve Çinli yüksek teknoloji üreticilerini küresel pazarda teşvik etmektir. Planın ekonomiye yansıması ise yerli üretimi destekleyebilmek olduğu ifade edilebilir.