65 üstü nazeninler, kendilerini dışlanmış hissedebilirler.

Çevrelerindekiler tarafından görüleceklerini ancak aranmayacaklarını düşünebilirler. Fikirleri sorulmaz, söyledikleri dinlenmez, deneyimlerinden yararlanılmaz, kendilerini fazlalık kabul ederek birer ruh gibi yeni bir yaşam sürecine girebilirler. Ve belki de canlarını almadığı için koronavirüse sitemde de bulunabilirler.

Nerden geldik buraya;

Yerküreyi teslim alan ve kabileler de dahil konuşulan bütün dillerden anladığı varsayılan covid-19, yıldız savaşlarına hazırlananlardan açlıktan nefesi kokanlara kadar bütün toplum ve topluluklara emri çaktı:

Hizaya gelinecek;

Geel!..

Bu da nerden mi çıktı;

Daha bu kadar geniş alana sıçramadan önce salgın geçtiğinde dünyada bazı değişiklikler olacağı dillendirilmeye başlanmıştı ya; işte ordan çıktı. Amma… Beklenen, istenen, özlenen, söylenen, gereken, kaçınılmayan artık adı neyse o değişiklikler olacaksa; sıkı dur:

Nerden baksan en az bir milyar insanın yok olması gerekecek. Mini bir örnek; günde trafiğe on kurban verilen Türkiye’de yılsonu bilançosunda 3 bin 600 hayat yok oldu diye yaşam tarzlarında değişikliğe gidilmesi önerisi geldi mi… Ya da Endonezya’da Açe merkezli depremde 230 bin kişi hayatını kaybettikten sonra ülkede sistem değişikliğine mi gidildi…

Dünyada her yıl gripten ortalama 400 bin insan ölürken, küsüp Mars’a göç mü edildi…

Demek ki;

Sistem ve yaşam tarzlarında olacak değişikliklerden söz edebilmek için, toprakta çok fazla eşeleme yapılması gerekecek. Tıpkı 1347’de baş gösteren KARA VEBA sürecinde olduğu gibi. Kara bir tablo ancak, olacaksa böyle olacak!

Çok uzun yıllara yayılan kara veba 200 milyon insanı yok ederken, ilk dört yılda Avrupa nüfusunun neredeyse yarısını götürdü. Kıtayı saran feodal sistemin geliştirdiği üretim ilişkileri tersyüz oldu ve zenginlerin sözü geçmemeye başladı. Modern dünyanın temellerini atan yeni bir sistem kurmak ve başına geçmek, öyle sandıktan çıkan oy çokluğu ile belirlenmedi. Belirsiz yarınlara bakamayan insanlar, günü kurtarmak deyimini uygulayarak içinde bulundukları o günü yaşadı. Kaosun hüküm sürdüğü süreçte, mal mülk sahipleri karşılarında hiçe sahip sayısız insan buldu. Yani, gücü yetenin ayakta kalma süresini uzattığı bir süreç… Öyle parayla pulla hayata ekleme yapabilme olanağı bulunmayan bir süreç…

Sonrasında seferler savaşlar derken, aşağı yukarı bugünün haritası şekillendi.

Olay bu…

Bugün dünyada 193 ülke var. Koronavirüs salgınının her birinden 50 bin kişi götürdüğünü kabul etsek, 20 milyon etmez. Bununla sistemler de değişmez yaşam tarzları da… Almanya’nın 2 yıllık grip kaybı 50 bin. Var mı ‘O mein Gott’ diyen bir şansölye; yok!

Bak ne diycem;

Bu salgının sadece Türkiye’de en az 5 milyon insan hayatını alması gerekecek dillendirilen değişikliklerin ufukta görünmesi için. En az beş milyon ve ucu açık… Aynı rakamların telaffuzu her ülke için geçerli olduğu gibi, salgına bakış açılarına göre de değişiklik gösterir. Hafife alma, önlem alma, olanak sahibi olmak falan gibi…

Dünyanın hiçbir yerinde bilim dışında bugünün birikimleriyle olası değişikliklere kimsenin bi yararı olmayacak. Ne siyasetçi yalanlarını dinletecek taraftar bulacak, ne büyük toprak sahipleri çalıştıracak maraba kandıracak, ne tüccarın kapısında mallarını alacak müşteri dizilecek… Direksiyon başındaki pompalayacak benzinci bulamayacak…

Değişiklik dediğin de çok yönlü olarak kendiliğinden gelecek. İnsanlar tarafından benimsenecek olanlar gelenekselleşecek ve yıllar içinde toplumun yaşam tarzı gelişecek. Kimsenin bugün her yerde olduğu gibi yazıp dayatacağı kurallar olmayacak.

Anladın mı!..

Şimdi başa dönersek;

65 üstü nazeninler, kendinizi kesinlikle dışlanmış hissetmeyin…

Önümüzdeki birkaç ay-yıl içerisinde belli olur. Dillendirilen değişimin gerçekleşebilmesine sizlerin sayısı yetmez;

Değişimi büyük ölümler getirir!