Boğaziçi Üniversitesi dayanışma ve direnişin gücünü gösterdi.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kayyum atanan Prof. Dr. Melih Bulu gene cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle görevden alındı.

Haklı, barışçıl, onurlu direniş kazandı. Dönüp bakalım.

Bir yanda maddi manevi silahlarla donanmış yetkililer, beceriksiz kamu yönetimi, öte yanda demokratik hakların, insan ve yurttaş haklarının, bilimin savunucusu bir yapının öğrencilerinin hocalarının sağlam direniş yönetimi vardı.

Bir tarafta yasamayı, yürütmeyi, yargıyı, kamunun, özelin, milli savunmanın yönetimini tekele almış devlet, öte tarafta 6 ay direnen, tüm demokratik hakları karşılanana dek direnecek Boğaziçi öğrencileri, hocaları var.

Gözden kaçmaması gereken ayrıntı
14 Temmuz 2021 tarihli BBC haberine göre ABD’nin yeni Türkiye Büyükelçi adayı Jeff Flake.

15 Temmuz 2021 tarihli Resmî Gazete haberine göre de Melih Bulu görevinden azledildi.

Arada ne bağlantı var demeyin mutlaka bir alışveriş olmuştur.

ABD Başkanı Joe Biden’ın Ankara Büyükelçisi olarak aday gösterdiği Jeff Flake Cumhuriyetçi Parti Senatörü ve Trump'ın en sert muhaliflerinden ayrıca Afrika’da Mormon misyonerliği yapmış. Yani temelde bir Amerikan dini olan Mormonizm’in savunucusu ve kutsal kitabına göre "Amerikan halkının yeni Vaat Edilmiş Topraklara gönderilen Tanrı tarafından seçildiği fikrini"[1] yüceltiyor. Senato onayından sonra ABD'nin Türkiye büyükelçisi olacak.

Flake yaptığı yazılı açıklamada " Biden yönetimi, Amerikan dış politikası ve diplomasisinin en güzel geleneğini, partizan siyasetin su kenarında durması gerektiğini, tekrardan teyit etmiş oluyor " diye belirtmiş.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, hocalarının başından beri dayanışma ve direnişleri bu partizan siyasete karşı değil miydi?

Boğaziçi Üniversitesinin gösterdikleri
Boğaziçi Üniversitesi üyeleri onları birleştiren bağın asla kopmadığını, geleneksel dayanışmanın sürdüğünü gösterdi.

Yalnızca bu mu? Birçok şeyin göstergesi oldular.

6 Aylık direniş sürecinde bir yanda kararlılık göstererek kazançlı çıkanları gördük öte yanda ‘kendine dönük’ yaşayanların varlıklarını an be an yitirmekte olduklarını, Türkiye’yi iç siyasi krizin içine sokanların varlığını, iç savaşa girmesine karşı çıkmayacakların bulunduğunu gördük.

Müslüman dünyasını parmağında oynatabileceğini zanneden olmayınca düşüşe geçen dolayısıyla 2023 seçimleri öncesinde söylemini son bir gayretle tazelemeye çalışan cumhurbaşkanını görüyoruz şimdi. Ve Türkiye halkı, siyasi tarih boyunca bu denli yakından izlemediği, tanık olmadığı yüzkarası bir devlet yapısıyla karşı karşıya.

Bir proje olarak organize edilmiş Boğaziçi Üniversitesi zamanla ‘inşa edilmiş’ dayanışması sayesinde bu kritik dönemde gücünü korudu. İlkelerin topluca benimsendiğinin, savunulduğunun göstergesi oldu.

Yükümlülüklerini sosyal bir görev, karşılıklı yardım, barışçıl ve gönüllü iş birliği olarak, dışarının kanun ve silah gücüne kendilerini kale gibi kapayarak taşıdılar. Bu nitelikte üyelerdi, direndiler, kazandılar.  

Onların yardımlaşma biçimi organik ve mekanik yürüdü. Dayanışmacı öğrenci olsun hoca olsun, zamanını parasını devlet onu dinlesin diye üniversitenin yararına harcadı. Bu direniş eşitsizliklerin karşılanması içindi.

Ne uluslararası bağlam ne ekonomik kriz ne devlete ve adalete güven kaybı milletin bu dayanışmaya katkısına izin verdi.  Muhalefetse yalnızca seyirciydi.

Bir de 24 Haziran seçim ittifaklarına bakalım

Halkın oyunu istemek için bir araya gelen Milli İttifak ve Cumhur İttifakları yukarıdaki yükümlülükleri taşıyacak niteliklerden yoksun kelli felli siyasilerdi.

Tek seferlik bir dayanışma eylemi gerçekleştirdiler. Gerisini getiremediler.

Gördük görüyoruz: İttifakçıyız dediler ancak partilerinin hem üyesi hem sahipleneni olamadılar. Parti aktörleri olarak aralarındaki karşılıklı bağımlılığı sağlayıp hareket edemediler.

Temelinde olması gereken dayanışmanın yürümediği görüldü. Söylemleri vatan için millete faydalı olmak içindi olamadı. Bu saatten sonra da olması beklenmiyor.

Türkiye’de dayanışma var mı?
Pek yok aslında. Ve nedenlerini yalnızca kapitalizmin kanunlarında, bireyciliğin kişisel başarısı kanununda, paranın insana karşı kazandığı değerde, para açlığının toplumları pençesine almasında, adaletin yokluğunda ya da güvensizlikte arayamayız.

Asıl neden eğitim gibi laiklik gibi hukuk gibi Türkiye Cumhuriyet Paktı'nın temellerinin yıkılmış olmasında.

Türkiye bugün Cumhuriyetin yıkıntıları arasında geriye dönük kafaların ve aciz ellerin bitmeyen icatları içinde kıvranıyor.

Ülke işsizliğin, yoksulluğun, güvencesiz yaşamın, başarısız entegrasyonların yükseldiği inşaat alanına döndü. 

Devlet ve toplum dayanışması olsaydı
Ortak yarar arayışı olsaydı toplumun kaynakları adil paylaşılırdı, sosyal eşitsizlikler sınırlı olurdu, herkes düzgün yaşardı, insanlar dışlanmazdı, haksız yere dezavantajlı olmazlardı.[2]

Yüce Atatürk’ün " Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Biz Cumhuriyeti kurduk, Cumhuriyet 10 yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe koymalıdır." dediği gibi yapılabilseydi ABD’den bu niyetlerle geldiğini söyleyecek olanlar karşımıza çıkamazdı.

Ne demiş Jeff Flake?
Jeff Flake ve eşi Cheryl "Türkiye'nin sıra dışı insanlarını tanımayı dört gözle beklediklerini" belirtmişler.

Hadi bakalım… Kimmiş bunlar nasıl insanlarmış şimdiye dek tanıyamadık onlardan öğreneceğiz.

Bizi bize onlar tanıtacak yani!

Varlık yokluk arasında devletin acizliği ilgisizliği bu noktalarda yani.