Bakın, Yeni Türkiye’nin mahkemelerinde o gazeteciler için istenen cezalara:

Türk Ceza Kanunu 329/1. maddesinde yer alan "devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklamak" suçundan beşer yıldan onar yıla,

Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 27. maddesi gereğince de "istihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek" suçundan ise dörder yıldan onar yıla kadar hapisle cezalandırılmaları...

Suçlarını biliyorsunuz: Libya’da bir MİT elemanımız şehit oluyor. Bunu; *bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Libya’da birkaç şehidimiz var!” diye açıklıyor. Aynı konu, *İyi Parti Milletvekili Ümit Özdağ tarafından TBMM’de kürsüden dile getiriliyor. *MİT, şehidin halka açık cenaze törenine kocaman bir çelek yolluyor. Sonra Odatv'de Hülya Kılınç’ın yaptığı şehit MİT mensubunun cenaze töreninin haberi yayımlanıyor.

Ve kıyamet bunun üzerine kopartılıyor.

Odatv yenilecek ya… Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haberler Müdürü ve Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Barış Terkoğlu, bu haberi yazan Hülya Kılınç tutuklanıyorlar. Odatv de kapatılıyor.

Bununla da kalmıyor. Yeniçağ yazarı ve TV programcısı Murat Ağırel de bu haberi sosyal medyada duyurduğu için tutuklanıyor. Bu işin başka tutukluları da bulunuyor.

Böyle basit bir olayda bunca insanı zindana tıkan yargımız, Türk ordusunun kalbine girilmesine, bütün ajanlarımızın deşifre edilmesine ve onlarcasının öldürülmesine yol açan Kozmik Oda operasyonunun baş sorumlusu Bülent Arınç’a niye dokunamadı? AKP’li olmak, Saray’a yakın olmak yargı karşısında insanı bağımsız mı kılıyor?

İşte bu yüzden dünyadaki demokrasi kuruluşları, artık Türkiye’nin demokrasiden yarı otoriter bir rejime geriletildiğini ilan ediyor ya…

SIKIYÖNETİM OLSAYDI BU KADARI YAŞANMAZDI
Tanrı korusun, diyelim ki bu ülkede darbe olup da sıkıyönetim mahkemesi kurulsaydı... Odatv’ciler ve Murat Ağırel askeri mahkemeye çıkartılsalardı… Savcı haklarında bu kadar yüksek ceza istemezdi. Ve o darbe mahkemesi belki de bu arkadaşlarımızı böyle tutuklu yargılamazlardı.

Nereden mi biliyorum?

Daha önce de yazdım: 1979 yılında yazdığım Sonsuz Yarım Gün adlı kitabım yüzünden 12 Eylül darbesinden sonra İstanbul 3. Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılandım. Kitap’ta 1972 yılındaki Kızıldere olaylarını anlatıyordum ve operasyonu eleştirip Mahir Çayan ve arkadaşlarının tarafını tutmuştum.

Buna karşın darbe mahkemesi beni tutuksuz yargıladı.

Bana 1981 yılında TCK’nın üç ayrı maddesinden ceza verdi. Bu cezanın tutarı 18 ay 14 gündü. Ayrıca 4 ay da Çanakkale’de sürgüne mahkum edilmiştim.

Elbette çok sıkıntılar çektim, mesleğimden oldum ama o darbe mahkemesine, “Bana adaletsiz davrandı!” demedim, şimdi de diyemiyorum.

Ya AKP döneminde bunların çok adil mahkemelerinin eline düşseydim? Terör örgütüne destek, yardım, terör propagandası yapmak… Yaz da yaz… En az bir on sene keserlerdi.

UNUTULMADINIZ ARKADAŞLAR
Bu dava bir kez daha gösterdi ki bugünlerde bile FETÖ’nün yargıya 2007’lerde getirdiği o sistem devam ettiriliyor. Adliye saraylarının basına bakan salonlarında Zekeriya Öz’ün ruhu dolaşıyor.

İşte iki Barış’ın, Hülya kardeşimizin ve alp oğlumuz Murat’ın şanssızlığı bu… Benim hakkımdaki iddianameyi düzenleyen o askeri savcı kadar adil bir savcıya düşemediler!... Bir darbe mahkemesinden bile mahrum kaldılar… (İnşallah bu satırlardaki ironiyi anlayamayıp beni de ‘Darbe çağrısı yapıyor!’ diye suçlamaya kalkmaz bu zevat!)

Haklarında iki ayrı maddeden onar yıla kadar ceza istenen bu arkadaşlarım, göze suyu kadar berrak, Ilgaz Dağı’nın havası kadar temizdir.

Sakın ha unutulduklarını sanmasınlar… Hepsi yüreğimizde… Her geçen gün biraz daha büyüyorlar orada… Unutmasınlar ki “Bitmez sanılan her gecenin bir sabahı vardır.

Ve Allah da siyasetçilerden daha büyüktür. Çünkü her siyasetçi sonunda düşüşü tadacaktır…

Sonrasını Hz. Ali şöyle özetlemiş: “Mazlumun zalimden hesap soracağı gün, zalimin mazluma zulmettiği günden daha çetindir.

TEŞEKKÜRLER SAYIN BAHÇELİ
Kendisini sık sık eleştiriyoruz ama yeri gelince de takdirlerimizi iletmeliyiz.

MHP Lideri Devlet Bahçeli, Kayseri Ülkü Ocağı Başkanı’nı görevden almış.

Kayseri Ülkü Ocakları Başkanı Serdar Turan, ölüm orucu sonrası kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden Grup Yorum Üyesi İbrahim Gökçek’in vefatının ardından cenazenin Kayseri'ye getirilmesi halinde izin vermeyeceklerini söylemiş, cenaze Kayseri'ye girdiği sırada ise bir grup Ülkü Ocakları üyesi, 'Cenazeyi yakacaklarını' söylemişti.

Türkiye’yi geren ve Alevi toplumunu karşısına alan bu yanlış eylem üzerine MHP Lideri hemen doğru olanı yapmış.

Genç Ülkücülere birisi, 1970’lerdeki sokak eylemlerinin 1980’de darbe olarak başımıza indiğini anlatırsa iyi olur.