İspanya’da 1936 ile 1939 arasında bir iç savaş yaşandı. Kralcı dinci faşistler, cumhuriyet yönetimine
karşı saldırı başlatarak bu rejimi yıktılar.

Ne yazık ki Türkiye’de de cumhuriyet rejimi, faşizmin saldırıları ile karşı karşıya.

İspanya’da kralcı-dinci faşizm vardı. Bugün Türkiye’de böyle bir şey yok, denilmesin. Çünkü faşizm her
çağda kendisini yeniler, koşullara göre operasyonlar yürütür. Türkiye’de de bugün dinci faşizm
denilen bir ideoloji egemen durumdadır. İktidardaki AKP, siyasal dincilik rejimini sıkılaştırarak dinci
faşizme dönüştürmeye başlamıştır.

TC’NİN İNDİRİLMESİ

Faşist rejimlerin hedefinde halk egemenliği olan cumhuriyet (demokrasi) sistemleri vardır. Değişik
olayları gerekçe göstererek cumhuriyet rejimini kötüler, değersizleştirirler. Böylece cumhuriyet
rejimine karşı olan bir kitle yaratırlar. Faşistler masum ve mazlum, cumhuriyetçiler suçlu ve zalim gibi
gösterilir.

Cumhuriyet rejiminin kötülenmesinde en büyük adım, devlet kuruluşlarının adında bulunan Türkiye
Cumhuriyeti ibarelerinin (TC) kaldırılmasıyla başlandı. Bu süreç, Atatürk’ün kötülenmesi ile at başı
götürüldü. Çünkü TC’yi kötülemek için onu kuran Atatürk’ü de kötü göstermek gerekiyordu. Bu
amaçla okulların ders konularından Atatürk ve devrimleri ile ilgili bölümler çıkartıldı. Atatürk adı
verilmiş stadyumlar yıkıldı, adları değiştirildi. Atatürk Havalimanı bu amaçla kapatıldı. AKP’li
belediyeler Atatürk büstlerine karşı seferler düzenlediler.

Yetmedi, Milli Bayramlar’ı yasaklamak için ellerinden gelen her türlü oyunu oynadılar. Kendileri
salgında lebalep dolu kongreler yapıp bunlarla övünürken Atatürk büstlerine çelenk konulmasını
engellemeye çalıştılar.

HİLAFET ÇAĞRILARI

Cumhuriyet rejimi; 1 Kasım 1923’te saltanata (tek kişi yönetimine) ve 3 Mart 1924’te hilafete (Sünni
mezhep diktasına) son vererek bütün yurttaşları eşitledi. 1924 Anayasası’na “Kişinin ırkına ve dinine
bakılmaksızın tümüne Türk denilir” maddesi konularak küresel demokratik değerler kabul edildi. Bu,
kendi çağına göre büyük bir devrimdi.

Ama örgütlendirilmiş dinci faşizm bugün cumhuriyet rejimine karşı açık açık hilafeti savunmaya
başladı. “Şimdi değilse ne zaman?” denilerek hilafet rejiminin kurulması istendi AKP’den… Bu çağrılar,
dinci faşizmin sokaklara indiğini göstermektedir.

İÇKİ YASAKLARI BOŞUNA DEĞİL

Dinci faşizmin sokakları ele geçirmek için kullandığı en güçlü silah, siyasi hale getirilmiş dinsel
kavramlardır. Tamamen uydurulmuş bir din olan günümüz Diyanet dini, cumhuriyete karşı
savaşanların bir aracıdır. Bunlara göre içki günahtır ve içenler Müslüman değildir. Halkın büyük

çoğunluğunu bu yalana inandıran faşistler, taban kazanmak adına şimdi bu işi yasadışı yasak haline
getirmek peşindedirler.

Bizim tarihimizde de padişahlık döneminde böyle yasaklar oldu.

Gençliğinde sarayında eğlence düzenleyip şarap içen Kanuni Sultan Süleyman, yaşlılığında şarap ve
rakı satışını yasaklamıştı. Ama yerine geçen oğlu Sarı Selim, içki satışının vergi gelirlerini düşürdüğünü
görünce, rakı ve şarap ticaretine izin vermişti.

Padişah 4. Murat zamanında İstanbul’da binden fazla meyhane vardı. (Ayrıntılarını OSMANLIDA
OĞLANCILIK adlı kitabımızda belgeleriyle verdik.) sonra bunlar yasaklandı. 4. Murat, kendisi koynuna
parlak oğlanları alıp delirircesine içerken halkın içmesini yasakladı. On binden fazla insanın kellesini
kestirdi ama o da engel olamadı.

Sonra, padişahlara yağ çekip rüşvetin ve oğlancılığın normal olduğunu söyleyen Kadızadeliler ortaya
çıktılar. Bunlar da içkiye karşıydılar ama Osmanlı padişahları da içkiyi yasaklamada başarılı olamadılar.

Şimdi AKP ve tarikatlar el ele vererek içkiyi bir gerekçe bularak yasaklamaya kalkıştılar. Bunlar, içki
insana kötülük verdiği için değil içki üzerinden toplumu fanatize etmek için böyle yapıyorlar.

MÜZİK DÜŞMANLIĞI

Bu çağda, müziği yasaklamaya kalkışanlar var. Bunlara kalsa, aşk şarkıları, sevda türküleri,
haksızlıklara baş kaldıran türküler yasaklanacak. Bu türküleri-şarkıları çalan aletler kırılacak…Bu ilkel
fetva ülkemizin artık tamamen Suudilerin vahşi mezhebi Vehhabiliğin tırnağına düştüğünü
göstermektedir. Çünkü tarihte çalgıları haram gösterip parçalatan, sazendeleri de öldürtenler
Vehhabiler oldular.

Gerçi Osmanlı Devleti zamanında da çalgılar zaman zaman yasaklanmak istendi. Kanuni Sultan
Süleyman, ölüme yakın sazendelerin çalgılarını kırdırdı. Daha sonra bu iddia ile Kadızadeliler (17.
Yüzyıl) ortaya çıktılar ama bu fanatikler sonunda susturuldular. Cumhuriyet rejimi bu ilkelliği
tamamen sonlandırdı ama 1946’dan başlayarak karşı devrim yeniden örgütlendi; AKP döneminde de
ülkemizi demir pençesine aldı.

***
Türkiye’de yaşanan mücadelenin adını doğru koyalım: Cumhuriyet rejimi bir karşı devrim saldırısı ile
karşı karşıyadır. Ülkemiz bu karşı devrim saldırısını görmezden gelerek büyük bir aymazlığa
düşmüştür. Ne acıdır ki kendisini milliyetçi veya vatansever gösteren kimi siyasal yapılar da bu karşı
devrim saldırısında yer almışlardır. Bunlar, PKK’yı, IŞİD’i, FETÖ’yü veya dış sorunlarımızı gerekçe
göstererek karşı devrimci AKP iktidarının çevresinde konuşlanmışlardır.

Bilinmelidir ki Türkiye, istediği zaman PKK’nın hakkından gelecek güce sahiptir. Ama iktidarlar bugüne
kadar PKK’nın gündemde kalmasını sağladılar. Çünkü PKK’yı gerekçe göstererek her türlü gerici ve
antidemokratik operasyonu yaptılar. Bugün de aynı oyunu AKP oynamaktadır.

Cumhuriyetimize karşı dinci faşizmin derin ve boğucu saldırısını gizlemek isteyenler; duyarlı
vatanseverleri PKK ile korkutup asil tehlikeyi gizlemektedirler.

Uyan ey Türk oğlu! Türk ve cumhuriyet düşmanları seni kendi devletinde köle haline getiriyor. Uyan
ve “Yeter!” de…