Küçük hanımlar, küçük beyler Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz”, dedi deniz gözlü lider. Gerçekten hissettiği buydu. Çocuklardan çok şey bekliyordu. Çünkü O’na göre çocuk demek, gelecek demekti.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, sevgi dolu bir anneyle geçirdi çocukluğunu. Zübeyde Hanım şefkatli, naif, anaç ve sevgi doluydu. Sarı paşam derdi oğluna. Paşa ne yaparsa yapsın, kollarını açıp sarardı sonsuz güvenle. Zaten yaramaz bir çocuk değildi Mustafa. Girdiği ortamda dikkatleri üzerine çeken, zekâsıyla göz dolduran, tertemiz bir çocuktu. Küçük yaşlardan itibaren kılığına kıyafetine özen gösterir, kıyafetlerini hep temiz tutardı. Çok kitap okurdu. Bu özelliği çocukken başladı ve savaş zamanlarında bile karargahta kitap okumayı ihmal etmedi.

Seneler sonra, hizmetinde bulunan Cemal Granada şu anısıyla anlatacaktı Atatürk’ün okuma sevgisini;

Atatürk’ün elinden boş zamanlarında tarihle ilgili kitapların düşmediğini hatırlarım. Bir gün yine Atatürk, tarihle ilgili kalın bir kitap okuyordu.
Öylesine dalmıştı ki, çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü yurt meselesi dururken devlet başkanının kendini tarihe vermesi, Vasıf Çınar’ın biraz canını sıkmış olmalı ki, Atatürk’e şöyle dediğini duydum:
-Paşam! Tarihle uğraşıp kafanı yorma. 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın?
Atatürk, Vasıf Çınar’ın bu çok samimi yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi:
-Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiç birisini yapamazdım.” 

Korumasız halkın içinde dolaşır, en çok çocuklarla haşır neşir olmayı severdi.

Vedat Demirci'nin anılarından öğrenildiğine göre; Atatürk bir gün çocuk balosuna gider. Ortalıkta bir şaşkınlık havası doğar. Küçük bir erkek çocuk salonun orta yerinde kalır. Bu yavru hayranlıkla bir süre Atatürk'e baktıktan sonra: "Atatürk’üm, seni öpmek istiyorum" der. Ortalığa bir sessizlik dalgası yayılır. Bu derin sessizliği Atatürk'ün sesi bozar "Öyleyse, gel öp" . Çocuk koşarak Atatürk'ün boynuna sarılır. O sırada diğer çocuklar da: "Biz de.. Biz de." diye bağırırlar. Böylece tüm çocuklar Ata'yı doya doya öperler. Bu görüntü çoğu kişiyi ağlatır. Büyük Atatürk de ağlar. Evet, çocuklarının bu engin sevgisi için ağlar. Hem de sevinç gözyaşlarını dökerek. O gün çevresindekilere övünçle: İşte benim kuşaklarım" der.

 Mustafa Kemal bir sabah Çankaya sırtlarında arkadaşlarıyla gezmeye çıkmıştı. Gazi yanına sokulan bir çocuğu yakaladı. Çelik bakışlarıyla alemi büyüleyen gözlerini onun yüzüne dikip gülümseyerek sordu;
-Adın ne senin bakayım?
- Cemil
- Çankaya’da mı oturuyorsun?
- Yok. Ayrancı’da
-Mektebe gidiyor musun?
Çocuk başını öne doğru hızla eğdi
-E… Ne okuyorsun mektepte?
-Her bir şey okuyoruz.
-Peki ben kimim Cemil?
Çocuk zeki bakışlarını Ata’nın üzerinde gezdirdi:
-Sen Gazi Paşasın.
Ata gülümsedi.
- Olmadı . Cemil ben senin Gazi Paşan değilim. Beni benzettin sen.
- Yok benzetmedim iyi biliyorum, sen Gazi Paşasın.
-Nereden biliyorsun?
Çocuk kendinden emin bir tavırla.
-Çünkü, dedi sana hiç kimse benzemez…
Çelik gözler bulutlandı. O eşşiz kafanın içinden kimbilir ne düşünceler geçti o anda:
Büyüdüğü zaman ne olacağını konuştular sonrasında.
Sonra O’nu oyuna iade edip yoluna devam ederken yanındakilere döndü:
- Milletin bağrında tertemiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkamda kalmayacak ,dedi.

Çocuklarla, karşısında bir yetişkin varmış gibi konuşur. Her söylediklerini dikkatlice dinlerdi.

Atatürk bir okula gitmişti. Her zaman olduğu gibi bütün çocuklar etrafını sardı. Hepsi sevinç içinde onu alkışlıyordu. Yalnız küçük bir çocuk bir kenara çekilmiş, ilgisiz gibi duruyordu. Bu durum Atatürk’ün gözünden kaçmadı.
Onu yanına çağırdı:
- Çocuğum, neden durgunsun? Bir derdin mi var? Hasta mısın?
- Bir şeyim yok efendim.
Çocuk arkasını döndü, gözlerinden akan yaşları gizlice sildi.
- Niçin ağlıyorsun yavrum? Sen ağlayınca ben çok üzülüyorum.
Küçük çocuk, o vakit yaşlı gözlerini Atatürk’e çevirdi:
- Atam, seni böyle yakından görmek isterdik. Geldin, gördük, sevindik. Ama artık sıramızı savdık. Bir daha seni ne zaman göreceğiz? Ona ağlıyorum. Atatürk oradaki çocuklara baktı:
- Beni ne zaman görmek isterseniz aynaya bakın. Siz Türk çocukları benim birer parçamsınız. Bende sizin.

Çocukluğunda Atatürk’le tanışmış olan Hanri Benazus, o günü şöyle anlatır: “Bana ismimi sordu, söylediğimde yadırgamadı.”Sen neden Ahmet değilsin neden Mehmet” değilsin diye sormadı. Benimle oturdu kendisine ikram edilen leblebileri ceplerime doldurdu ve sohbet etti. Bana Türklüğü anlattı.” O günden çok etkilenir ve yetişkinliğinde Atatürk ile ilgili kitaplar yazar. Bir fuar söyleşisinde “Neden Atatürk?” sorusuna cevabı şöyledir;

Sıfır imkanla işgal edilen vatanını kurtarmış. Emperyalizm ve yardakçılarını yenmiş. Ülkesini tam bağımsız yapmış. Bununla kalmamış; milletini çağdaşlaştırmak, kadın ve erkek eşitliğini sağlamak, halkını uyandırmak, kalkındırmak için devrimler gerçekleştirmiştir. Bir Doğu ülkesinde demokrasinin kapısını açmış, böyle bir önder, bilge, millet Atası, hiçbir ülkenin tarihinde yer almıyor. Tarihin akışı içerisinde çağımıza ulaşmış büyük insan da az değildir. Bunların her biri bir zirvedir. Ancak hepsinin kucaklaşarak birleştiği ve bütünleştiği zirve tüm bunları kapsayan ilericiliği ile Mustafa Kemal Atatürk'tür. Atatürk, her türlü nitelikleri kişiliğinde toplayabilmiş çok ender insanlardan biridir" dedi.

Etrafındaki herkese, büyük yaşta bile olsalar “çocuk” diye hitap ederdi. Çocuk sevgisi bambaşkaydı. Dünyada hiçbir lider yoktur ki bir çocukla resim sergisine gitsin, bir tiyatro ve ya sinema izlesin, protokolde en önde oturtsun, elinden tutup bir taşıttan indirsin, beraber yüzsün, evcilik oynasın, maç yapsın, salıncakta sallansın, yabancı bir konuğu bir çocukla karşılasın. Yok, hiçbir lider yok; Gazi Mustafa Kemal Atatürk dışında.

Hiç çocuğu olmadı ama bir vatan dolusu çocuk onun çocuğuydu. Ata dediler O’na. Bir ulus babası gördü; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü.

23 Nisanı, Türkiye Büyük Millet Meclisini açtığı günü, ulusal egemenliğimizin temelini attığı günü çocuklara armağan etti. Çocuklara bayram armağan eden ilk ve tek liderdi.

Bugünün çocukları, 100. Yılında 23 Nisan’ı kutluyor. Gururla, minnetle, vatan sevgisiyle, cumhuriyetin ve Gazi Mustafa Kemal’in ışığıyla.

Teşekkürler Paşam. Minnetle, şükranla, sevgiyle…