Bir eğitim-öğretim döneminin daha sonuna geliyoruz. Son haftalarda art arda gelen açıklamalarla eğitim sistemi yine tartışmaların odağı olmuş durumda. Bu güne kadar eğitimde birçok yeni sistem denendi ve hiçbirinde başarıya ulaşılamadı. Bunun en büyük nedenin ise, eğitimin merkezinden öğretmeni çıkarıp veliyi oturmak olduğunu düşünüyorum. Eğitimin uygulayıcısı biz öğretmenleri itibarsızlaştırmak eğitimi itibarsızlaştırmaktır.

Daha geçen yıl biz öğretmenleri velinin ve öğrencinin eline oyuncak yapmak istenen bir değerlendirme sistemi oluşturuldu. Bilmeyenler için söyleyelim neydi bu sistem? Öğretmenin, öğrenci ve veli tarafından notla değerlendirilmesiydi. Biz öğretmenleri veli ve öğrenciler neye göre değerlendirecekti? Verdiğimiz nota göre mi? Yoksa öğretmenlik performansına göre mi? Hepimiz bunu çok iyi biliyoruz verdiğimiz nota göre değerlendirecekti. Neyse ki sendikalardan gelen tepkilerle bu yanlışa dur denildi.

Bugün ilköğretim sistemi yani eğitim temeli veli odaklıdır. Öğretmen sadece okullarda ders anlatmakla yükümlü bir bakıcı konumundadır. Öğrencinin devam-devamsızlığına, sınıfı geçip geçemeyeceğine, okula başlama yaşına hatta sınıfta öğretmenin alacağı materyale kadar veli karar vermektedir. Ortada bir başarısızlık varsa bunun nedeni uygulayıcı olan biz öğretmenler değil karar mercii olan velilerdir.

Şöyle ki;

İlköğretimde devam zorunluluğunun sistemden kaldırılmış olması bir gün bile okula gelen öğrencinin sınıf geçme sebebidir. Durum böyle olunca bazı öğrenciler ve veliler tarafından bu konu suiistimal edilmektedir. Bunu kendinde rahatlık olarak gören veli ve öğrenci kendi eliyle kendine kötülük yaptığının farkında değildir. Okullarda dersler birbirinin devamı niteliğindedir. Kaçırılan dersin telafisi evdeki çalışmayla belki giderilebilir ama unutmayalım ki ders derste öğrenilir. Tekrar sadece pekişmesini sağlamaktadır.

Gelelim en önemli konuya. Çocuğun sınıfı geçip geçmemesine bile velinin karar verdiği bir sistemde başarı nasıl beklenebilir ki? İlköğretimde sistem tamamen çocuğun ne öğrendiğine bakılmaksızın sınıf geçmesi üzerine hazırlanmıştır. Bu da en başta eğitimin kalitesini düşürmüş ve düşürmeye devam etmektedir. Dört işlemi bilmeden, zarla zorla okuyan birçok çocuğun liseye taşınması ne kadar doğrudur, kime ne kazandırır? Öğrenci ve veliye bir şey kazandırmadığı ortadadır. Kazandırdığı tek bir yer vardır o da kağıt üzerinde istatistik olarak ülkenin eğitim düzeyidir. Neden kâğıt üzerinde dedim çünkü Dünya çapında yapılan TİMSS ve PİSA sınavlarında başarımız ortadadır.

Son zamanlarda Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından söylenen “sınıf geçmenin şimdiki gibi kolay olmayacağı” açıklaması bu güne kadar yapmış olduğu en yerinde açıklamadır. Bunun uygulama şeklinin nasıl olacağı merak konusudur.

Peki nasıl olmalıdır sorusunun cevabı ise;

Öğrenci yıl içerisinde derslerinde yeterince başarı sağlayamadıysa ve arkadaşlarının çok gerisinde kaldıysa eğer o öğrenciye, sınıf geçirerek yapabileceğimiz en büyük kötülüğü yaptığımızı unutmayalım. Eğitimde kaybedilen bir yılın önemi yoktur. Ama yeterli bilgiye sahip olmadan sınıf geçirilen bir öğrenci bir ömür boyu başarısızlığa mahkûm edilmiş demektir. Bir sonraki yıl o kadar açığı kapatıp arkadaşlarına yetişmesi olanaksızdır. Bu konuda öğretmenin düşüncesi doğrultusunda hareket edilmeli ve her şeyden önce çocuk düşünülmelidir.

Değişim için; sistemden önce öğretmeni eğitimin merkezine oturmalıyız. Velinin eğitimdeki rolünü ve yerini iyi belirlemeliyiz. Eğitimi yönlendirmek velinin görevi değildir. Velinin görevi, çocuğunu en iyi şekilde yetiştirerek öğretmene destek olmasıdır. Eğitimde veliler ve çocuklar üzerinden siyaset yapılmaktan vazgeçilmelidir.

Unutmayalım!

Çocuklarımız bu ülkenin geleceğidir. Kimsenin siyasi emellerinin oyuncağı değildir.