İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay,  "ormanların mümkün olduğunca ağaçlandırma yerine doğal yollarla gençleştirilmesi gerekiyor" dedi. Tolunay, yanan alanlarda tür değişikliğine gidilirse 80-100 yıl sonrası iklim özelliklerinin dikkate alınması gerektiğini vurguladı.

Türkiye, art arda çıkan orman yangınlarıyla boğuşuyor. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, 28-31 Temmuz arasında çıkan 101 orman yangınının 91’inin kontrol altına alındığını belirtti. Orman yangınlarının nedeni henüz kesinleşmemişken iklim krizi ve sabotaj ihtimali üzerinde duruluyor. Öte yandan orman yangınları devam ederken kamuoyu ağaçlandırma kampanyalarına yöneldi.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Twitter hesabı üzerinden orman yangınlarından sonra yanan alanların yeniden ormanlaştırılması için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini anlattı. Tolunay, "kızılçam ormanları ve maki bitki örtüsü yangınlardan sonra kolayca yeniden yanan alanlara gelmektedir. Bunun sebebi kızılçam kozalaklarının ve tohumlarının yangında zarar görmemesidir. Yangın sonrasında kozalaklardaki tohumlar külün içine düşmektedir. Bu tohumlar yangını takip eden bahar ayında çimlenmekte ve yanan alana metrekareye onlarca fidan gelmektedir." diyerek doğal yollarla gençleştirmenin önemini anlattı.

Tolunay, “Ülkemizin toplam orman alanı 22,9 milyon hektar. Bunun 5.9 milyon hektarı meşe, 5,6 milyon hektarı ise kızılçam ormanlarından oluşuyor. Kızılçam ülkemizin en geniş yayılışa sahip ikinci türü ve tamamen doğal. Kızılçam ekolojik istekleri gereği Akdeniz ikliminin hakim olduğu ağırlıklı olarak Ege ve Akdeniz bölgelerinde yayılıyor. Az da olsa Marmara ve Batı Karadeniz Bölgelerinde de bulunuyor. Orman yangınları da ağırlıklı olarak yazları sıcak ve kurak bölgelerde çıkıyor.” dedi.

"Ege ve Akdeniz bölgesinde ‘maki bitki örtüsünün de yayılış göstermekte olduğunu, hem kızılçam ormanlarının hem de maki bitki örtüsünü oluşturan bitki türlerinin yangınlarda kolayca yanabildiğini’ ifade eden Prof. Tolunay şöyle devam etti: 

“Ancak kızılçam ve maki bitki örtüsü yangına uyum sağlamış türlerdir. Başka bir ifadeyle kızılçam ormanları ve maki bitki örtüsü yangınlardan sonra kolayca yeniden yanan alanlara gelmektedir. Bunun sebebi kızılçam kozalaklarının ve tohumlarının yangında zarar görmemesidir. Yangın sonrasında kozalaklardaki tohumlar külün içine düşmektedir. Bu tohumlar yangını takip eden bahar ayında çimlenmekte ve yanan alana metrekareye onlarca fidan gelmektedir.

Yangın görmemiş kızılçam ormanlarında ağaçlardan dökülen kuru yapraklar kalın bir tabaka halinde birikmekte, tohumlar toprağa ulaşamadığı için çimlenmemekte, çimlenenler ise yaz kuraklığını atlatamadıkları için kurumaktadır. Maki bitki örtüsünün de gövde ve sürgünleri yansa da kökler yanmamakta yine bir sonraki baharda 1-1,5 metre boyunda sürgün verebilmektedir.”

FİDAN GELMEYEN YERLERDE TOHUM SERPİLMELİ

Profesör, bu nedenlerle yanan kızılçam ormanları ve maki bitki örtüsünün bulunduğu bölgelerde ağaçlandırma yerine sadece ‘yanan alanların koruma altına alınması ve bir sonraki baharın beklenmesi’ durumunda fidan ile diğer çalı ve otsu türlerin yeniden sahaya gelmesinin mümkün olduğunu söyledi.

Tolunay şunları kaydetti: “Bu noktada yeterince tohum olmayan yerlere civardaki yanmamış ormanlardan toplanan tohumlar serpilerek ormanlaştırmaya yardımcı olunmaktadır. Ağaçlandırmanın ancak fidan gelmeyen alanlarda düşünülmesi gerekmektedir. Yanan ormanların ağaçlandırmasında yanan ağaçların ve çalıların kökleri sökülmekte toprak işlenmekte otsu türlerin tohumları ve soğanları toprak işleme sırasında yanan alandan uzaklaştırılmaktadır. Diğer yandan yangınlar beklenmedik olaylardır ve fidanlıklarda yeterince fidan bulunmaması olasılığı oldukça yüksektir.

Bu durumda da başka bölgelerden kızılçam ya da diğer türlerin fidanları ağaçlandırmada kullanılmaktadır. Ancak kızılçam dahi olsa örneğin Antalya’ya İzmir’den kızılçam fidanları getirilse dahi farklı iklim, toprak gibi ekolojik koşullarda yetişmiş ve farklı genetik özelliklere sahip bireylerin uzun zamanda yaşayıp yaşamayacakları belirsiz olmaktadır.”

TÜR DEĞİŞİKLİĞİNE GİDİLİRKEN EN AZ 80-100 YIL SONRASI İKLİM ÖZELLİKLERİ DÜŞÜNÜLMELİ

Diğer yandan bu uygulamanın ‘genetik kirliliğe neden olabileceğini’ kaydeden İstanbul Üniversitesi akademisyeni şöyle devam etti: “Yanan kızılçam ormanları yerine başka türlerin kullanılması da benzer sorun oluşturmaktadır. Çünkü tür değişikliğine gidilirken en az 80-100 yıl sonrasındaki iklim özellikleri düşünülerek karar alınması gerekmektedir. Ülkemizde 80-100 yıl sonra sıcaklıkların 4-5 derece daha yüksek olacağı ve yağışların azalarak kuraklığın artacağı öngörülmektedir.

Ülkemizde kızılçam, maki bitki örtüsü dışındaki türlerin bu koşullara uyum sağlaması oldukça zordur.Bu nedenle iklim değişikliği de göz önünde bulundurularak yanan ormanların hatta diğer ormanların mümkün olduğunca ağaçlandırma yerine doğal yollarla gençleştirilmesi gerekmektedir. Bu uygulama ağaç türlerinin iklim değişikliğine uyumu açısından önemlidir. Çünkü genetik çeşitliliği korunması ormanların iklim değişikliğine uyumundaki en önemli araçtır. Yanan ormanların korunarak bitkilerin kendiliğinden geri gelmesinin sağlanması ağaçlar dışındaki diğer otsu ve çalı türlerinin, özellikle endemik ve tehdit altındaki türlerin geleceği açısından önemlidir.”

MEYVE AĞAÇLARIYLA ORMAN KURULMAZ

‘Yanan ormanların yerine otel yapılması örneği ortadayken bu alanların imara açılmayacağını iddia etmenin kamuoyunda kabul görmediğini’ kaydeden Prof. Tolunay, “Ancak Anayasamızın 169. Maddesi gereğince yanan alanların yeniden orman haline getirilmesi zorunludur” dedi.

Doğanay Tolunay şöyle devam etti: “İlgili kurumlara güvenilmiyorsa yanan alanların takibi yapılarak yapılaşma durumunda suç duyurusunda bulunularak bunun önüne geçilebilir. Yanan alanlara kızılçam yerine meyve ağacı dikilmesi önerisi de sıkça dile getirilmektedir. Ceviz, Badem, zeytin gibi meyve ağaçlarıyla orman kurulmaz, olsa olsa meyve bahçesi oluşturulur. Bu türler sulama, gübreleme yapmadan gelişemezler.

Aynı zamanda geniş aralıklarla dikildiği için erozyon önleme, karbon tutma, oksijen üretme gibi ekosistem hizmetleri de düşük olur. Yaban hayvanlarına habitat oluşturma fonksiyonları da olmaz. Aynı zamanda bu meyve ağaçlarının altlarına gelen otsu çalı türleri de meyve verimini arttırmak için kesildiği için bitkisel biyoçeşitlilik de az olur. Özetle yanan kızılçam ormanlarının da iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetleri gözetilerek öncelikli olarak doğal yollarla gençleştirme düşünülmelidir.”