Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı bünyesinde sürdürülen MAREM (Marmara İzleme Projesi) kapsamında 6 Ocak 2021 tarihinden bugüne, Marmara Denizi genelinde toplam 200 istasyon ve 450 farklı noktada deniz çalışması sürdürüldü.

Duvar'dan Pelin Akdemir'in haberine göre, “Kütlesel Müsilaj Oluşumunun Durumu ve Marmara Denizi Ekosisteminde Bıraktığı Etkiler” isimli alt başlıklı deniz çalışması 4 Eylül 2021 tarihinde sonuçlandı. MAREM proje lideri M. Levent Artüz, çalışma sonuçlarını “Ciddi bir felaket kapıda olabilir” sözüyle aktardı.

‘TÜR ÇEŞİTLİLİĞİ DRAMATİK BİR ŞEKİLDE DÜŞTÜ’
Artüz, çalışma sonuçlarında Marmara Denizi’nde kirliliğe bağlı çok ciddi değişimlerin ölçüldüğünü belirtti. Özellikle Ergene deşarjının etki alanı olan orta Marmara Denizi kesitinde, önceki senelerde gerçekleşen çalışmalar ile karşılaştırıldığında neredeyse oksijen bulunmayan bölgelerin oluştuğunu vurguladı. Biyoçeşitlilik bakımından yapılan örneklemelerde ise aynı istasyonlardan geçmiş senelerde yapılan örneklemelere oranla tür çeşitliliğinin dramatik şekilde düştüğü, birçok istasyonda tür çeşitliliğinden bile bahsetmenin olanaksız olduğunun tespit edildiğini söyledi.

‘ENFEKSİYONLARIN İNSALARA GEÇEBİLDİĞİ TESPİT EDİLDİ’
Gemi üzerinde, yerinde ve devamında laboratuvarlarda gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda, örnekleme yapılan tüm istasyonların tüm üst su kütlesinde müsilajı parçalayan baskın bakteri gurubu olarak vibrio gurubu tespit edildi. Vibrio gurubu bakterinin insan sağlığına da etki ettiği çalışmalar sonucunda kanıtlandı. Tekirdağ’da kapsamlı bir laboratuvar kurulmasına çalışıldığını belirten Artüz, vibrio gurubu bakterisi ile ilgili şu ifadeleri kullandı: “Çalışma kapsamında dominant vibrio gurubu bakteri olarak Vibrio alginolyticus olarak tespit edildi. Söz konusu vibrio gurubu aynı zamanda bir insan patojenidir. Yapılan araştırmalarda, balık midye ve istakoz gibi canlılarda görülen Vibrio enfeksiyonlarının insanlara geçebildiği tespit edildi. Türünü saptamış olduğumuz Vibrio alginolyticus insanlarda da 1973 yılında insan patojeni olarak tanımlanmış ve tesadüfî olarak göz, kulak ve yara enfeksiyonu kaynağı olduğu bildirilmiş. 2016 yılında Ankara Numune Hastanesi tarafından yapılan bir olgu sunumunda 15 yaşında bir kadın hastada ortakulak iltihabına neden olduğu bildirilmiş. Aynı zamanda, bu guruptan olan Vibrio parahaemolyticus’un insanlarda akut enteritise sebep olduğu bildirilmiş.”

‘ENFEKSİYONU SONBAHARDA AKDENİZ’E, İLKBAHARDA KARADENİZ’E TAŞIYACAKLAR’
Proje kapsamında balık türlerinden İstavrit ve bentik Derinsu Pembe Karidesi üzerinde de çalışmalar yürütüldü. İstavrit üzerinde yapılan örneklemelerin tümünde, sindirim sistemlerinde vibrio kökenli enfeksiyonlara rastlanırken, bentik bir 2 tür olan karideslerin sindirim sistemlerinde rastlanmadı. “Vibrio kökenli hastalıklar ağırlıkla sindirim sistemi yolu ile etkili olduğundan, deniz ortamında beslenme zinciri yolu ile hızla yayılabilecek niteliktedir” diyen Artüz, şu örneği verdi: “Balık göç mevsiminde olduğumuz bu dönemde palamut, lüfer gibi göç balıkları Marmara Denizi’ni kat ederken enfekte olmuş istavrit gibi balıklar ile beslendiğinde hastalığı kapacaklar ve enfeksiyonu göç yolu boyunca Akdeniz’e, ilkbaharda da Karadeniz’e taşıyabilecekler. Aynı şekilde Marmara kökenli enfekte olmuş balık popülasyonunun direkt olarak Ege Denizi veya Karadeniz’e geçmesi de hastalığın yayılmasını sağlayacak unsurlardan birisidir.”

‘KARADENİZ YOK OLMA SÜRECİNE GİREBİLİR’
Ergene deşarjının büyük ölçüde olumsuz etki yaptığına değinen Artüz, “Marmara Denizi’ni alt ve üst su kütlelerini ciddi oranda etkilediği, söz konusu deşarj devam ettirildiği takdirde Karadeniz’in yok olma sürecine gireceği ve kuzeyinden başlamak üzere Ege Denizi’nin büyük bir risk altına sokulmuş olacağı, ölçülen parametreler ışığında açıkça söylenebilir” ifadelerini kullandı.