Mustafa Kemal 25 Şubat 1915 tarihinde Gelibolu yarımadası Maydos Bölgesine gelmiştir. Emrine bazı yaya alayları ve kıyıda gözetleme yapan kuvvetler verilmiştir.

Düşman 18 Mart donanma saldırısında aldığı yenilgiden sonra karadan çıkartma yaparak saldırıya hazırlanıyordu. Saldırı yapacağı iki yol vardı. Birincisi Bolayır yakınlarındaki dört buçuk kilometrelik bir bölge fakat bu bölge güçlüklerle dolu bir bölgeydi. İkinci bölge ise düşmanın daha kolayına gelebilecek bir bölge olan Kabatepe ile Maydos arasındaki yedi buçuk kilometrelik alandı. Türk komutanlarının hepsi ikinci bölgeden çıkartma yapacaklarına emindirler ama Alman Komutan Liman Fon Sanders’i bir türlü ikna edemediler. Alman komutan tüm askeri birlikleri birinci bölgeye yığmış yığmaya da devam etmekteydi. İngilizlerinde, Alman komutanın böyle hissetmesinde rolü büyüktür. Oradan çıkarma yapacaklarmış gibi sahte hazırlık içindedirler. Birkaç birlik dışındaki tüm kuvvetler birinci bölgeye yığılmıştı.

Mustafa Kemal’de ikinci yoldan saldırı yapılacağını düşünenlerdi ve ikinci bölge onun birliklerinin olduğu bölgeydi. Birliklerini geceli gündüzlü tatbikatlarla çarpışmaya hazırlıyordu. Askerlerine verdiği günlük emri de şöyleydi:

“Burada benimle beraber harbeden bütün askerler kat’ı olarak bilmelidir ki bize düşen namus görevini yerine getirmek için, bir adım geri gitmek yoktur. Rahat uykuyu aramanın, bu rahattan yalnız kendimizin değil, bütün milletimizin ebedi olarak yoksun kalması ile sonuçlanacağını hepinize hatırlatırım.”

25 Nisan 1915 sabahı tan ağarırken Arıburnu ve Seddülbahir bölgesine ilk düşman birlikleri çıktı. Düşman çıkarmasını duyan Mustafa Kemal ordudan emir almayı beklemeden kuvvetlerini harekete geçirdi. 57. Alayla birlikte diğer kuvvetlerde ona katılmıştı.

Mustafa Kemal o gün Arıburnu kuvvetleri komutanı olarak verdiği emirde şöyle diyordu:

“Size ben saldırı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimizi başka kuvvetler alabilir.” O gün ve o gecenin sonunda çok kayıplar verildi ama düşmana geçit vermeyerek Kocaçimen platosunun verilmemesiyle Çanakkale savunuşunun temelleri atılmış oldu.

Bu galibiyetin üzerine Mustafa Kemal’e 1 Haziran 1915 tarihinde Albaylık rütbesi verildi.

Düşman rahat durmuyor İstanbul’la bağlantımızı kesmek için 20.000 kişilik yeni getirmiş olduğu kuvvetlerle Anafartalar’dan çıkartmaya yapmaya hazırlanıyordu. Bu hat düşmanın eline geçerse Gelibolu düşerdi. Mustafa Kemal Conkbayırı’nda durumun çok kritik olduğunu sevk idarenin tek bir elden yapılması gerektiğini anlatmaya çalıştı.

Mustafa Kemal Falih Rıfkı Atay’a anlattığı anılarında şöyle diyordu:

“Durum buhranlı ve çok tehlikeli idi. Başkumandan vekili Enver Paşa’ya kadar doğrudan doğruya yazmak zorunda kaldım. Kandırıcı bir cevap alamadım. Karargâhı Çanakkale’nin Eceabat ilçesindeki Yalova Köyü’nde bulunan Ordu Komutanı Liman Fon Sanders Paşa telefonla beni aradı. Konuşmamıza aracılık eden Kurmay Başkanı Kazım Bey’di. Sorduğu şu idi:

Durumu nasıl görüyorsunuz ve nasıl bir tedbir düşünüyorsunuz?

Durumu nasıl gördüğümü ve nasıl tedbir alınmak gerektiğini çoktan bütün ilgili olanlara bildirmiştim. Hepsi cevapsız kalmıştı. Dedim ki:

Durumu nasıl gördüğümü çoktan size bildirmiştim. Şimdi alınabilecek tek bir tedbir kalmıştır.

O tedbir nedir?

Bütün komuta ettiğiniz kuvvetleri emrime veriniz. Tedbir budur.

Alaylı bir sesle:

Çok gelmez mi? dedi.

Az gelir! dedim.

Telefon kapandı”

8-9 Ağustos gecesi Mustafa Kemal’e saat 21.50 de Anafartalar Grup Komutanlığına tayin edildiği bildirildi. Mustafa Kemal bu bildiriyi aldıktan sonra demiştir ki:

“Gerçi bu sorumluluğu almak basit bir şey değildir. Fakat ben vatanım yok olduktan sonra yaşamamaya karar verdiğim için bu sorumluluğu yüklendim.”

10 Ağustos Conkbayırı savaşı üzerine Mustafa Kemal not defterinde diyor ki:

“Bütün gece süren hazırlıklardan sonra tüm birlikler yerlerini almışlardı. Gecenin karanlığı kalkmış, hücum zamanı gelmişti. Saatime baktım. Birkaç dakika sonra ortalık büsbütün ağaracak ve düşman askerlerimizi görebilecekti. Hemen ileri koştum. Tümen komutanına rastladım. O ve bütün yanımızdakiler hücum safının önüne geçtik. Çok kısa bir teftiş yaptım ve önlerinden geçerken yüksek sesle askerlere selam verdim ve dedim ki:

Askerler! Karşımızdaki düşmanı yeneceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Önce ben ileri gideyim. Size kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız.

“Komutan ve subaylara da işaretime askerlerin dikkatini çekmelerini emrettim. Ondan sonra hücum safının önünde bir yere kadar gittim ve oradan kırbacımı havaya kaldırarak hücum işaretini verdim. Kırbacım aşağıya iner inmez çelikten bir yığın gibi aslanlarca ileri atıldılar. Biraz sonra düşman siperleri içinde, Allah Allah’dan başka bir ses duyulmaz olmuştu. Düşman kuvvetleri denizden ve karadan yönettiği topçu ateşleri ile Conkbayırı’nı cehenneme çeviriyordu. Her tarafımız yaralı ve ölülerle dolu idi. Boğaz boğaza kahramanca savaş sonunda düşmanı geri püskürtmeyi başardık.”diye yazıyordu.

Mustafa Kemal, o günden sonra siperlere sıkışan düşman kuvvetlerini denize dökmek istese de gerekli izinler çıkmayınca 10 Aralık günü cepheden ayrılarak İstanbul’a dönmüştür. O döndükten kısa bir süre sonra düşman askeri sessiz sedasız çekilerek Çanakkale’yi terk etmiştir.

Mustafa Kemal ordunun yıldızı idi. Mustafa Kemal’le Anafartalar üzerine yapılan bir konuşma fotoğrafı ile birlikte Harp Mecmusı’nda yayınlanacaktı. Son anda Enver ve arkadaşları baskıyı durdurup fotoğrafı çıkartarak yerine Liman Fon Sanders’in fotoğrafını koydurmuşlardı.

Bazı şeylerin önüne geçmek imkânsızdır. O gün elinde ki güçle dergiye çıkmasını engellemiş olabilirsin fakat onunla beraber savaşan binlerce askerin evlerine döndüklerinde Mustafa Kemal’in askerin önünde savaştığını, cesaretini, başarısını anlatmayı engelleyebilir misin?

Bugün de sizler hiç utanmadan Mustafa Kemal Çanakkale’de yoktu dediğinizde Çanakkale Savaşı’nda yok olmuyor.

Unutmayınız ki!

Güneş balçıkla sıvanmaz…