Türk diline hizmet etmek, Türkçeyi özenle konuşmak ve yazmak, Türk kimliğine bağılığın ve bu kimliği yaşatmanın “amentüsü” olarak görülmelidir. Biz öyle görüyoruz. Ne ilginç ki, “amentü” sözünü kullandık. Niyesi; biz Müslüman’ız. İslam’ın inanç ilklerinin sıralandığı ve dua olarak okunan Arapça bir metin olan AMENTÜ dilimize yer etmiş. Amentü, İslam’ın bir tür manifestosudur. Manifesto da yad bir sözcük ve Türkçesi bildirgedir. Nasıl ki İslam’ın amentüsü yani manifestosu varsa Türklüğün de bildirgesi vardır.

Türklüğün bildirgesi, girişte de belirttiğimiz üzere Türkçeye hizmet etmek, Türkçeyi özenle konuşmak ve yazmaktır. Tarihte Türklüğün manifestosunu / bildirgesini pek çok kez yazan, söyleyen, haykıran büyük Türkçüler olmuştur. Bilge Tonyukuk, Yulug Tigin, Bilge Kağan, Kaşgarlı Mahmut, Yunus Emre, Karamanoğlu Mehmet Bey, Mustafa Kemal Atatürk ve daha niceleri gibi…

İşte onlardan biri de Gagavuz Hıristiyan rahip Mihail Çakır’dır. Gelin şimdi hep birlikte o büyük Türkçü rahibi tanıyalım. Ama önce Gagavuz Yeri / Gagavuzya ve Gagavuzlar üzerine biraz bilgi sunalım.

Gagavuzlar üzerine pek çok sav var. Ben bu savlardan yalnızca birini önemsiyorum. Bana göre Gagavuzlar; büyük olasılıkla Anadolu’dan göçme bir Oğuz topluluğudur. Bu tümceden olarak yazalım; Selçuklu sultanı 2. İzzettin Keykavus ve Sarı Saltuk ile Balkanlara geçen Anadolulu Türkmenlerin zamanla Hıristiyanlaştıkları ve Gagavuzların kökenini oluşturdukları savı kanımca en doğru savdır. Dillerindeki kimi Arapça ve Farsça sözcüklerin bulunuyor oluşu bu savı güçlendirmektedir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere Gagavuzların kökeni konusunda başka savlar da var. Bunlardan Gagavuz sözcüğünün Gök Oğuz sözcüğünden geldiği biçimindeki sav açıkçası pek doğru değil gibi duruyor. Kanımca doğrusu Gagavuz sözünün Keykavus’tan geldiğidir.

O halde o tarihsel olayı anımsayalım:

2. İzzettin Keykavus, Anadolu’daki egemenlik mücadeleleri sırasında yenilince kendi yanlıları ile birlikte Bizans’a sığınır. Niyesi, Keykavus’un dayısı Bizanslı bir papazdır. Bir süre sonra Bizans’taki taht kavgalarının tarafı olur. Keykavus’un ileri gelen komutanları öldürülür. Keykavus zindana atılır. Bizans, Keykavus’un destekçisi olan Türkleri Balkanların kuzeyine yerleştirir. Aralarında Sarı Saltık da vardır. İşte o Türkler, Gagavuzların kökenini oluşturur. Gagavuz sözü de Keykavus’tan gelir.

Gagavuzya/ Gagavuz Yeri Balkanların kuzeyindedir. MoLdova’ya bağlı özerk bir devlettir. SSCB’nin dağılış sürecinde (19 Ağustos 1990) bağımsızlık ilan eder ama daha sonra Moldova’ya bağlı bir özerk yönetim olarak yoluna devam eder. Gagavuzya’nın özerklik tarihi 23 Aralık 1994’tür. Gagavuzya’da 160 bin dolayında Gagavuz vardır. Komşu Ukrayna’daki, Romanya’daki, Bulgaristan’daki, Rusya’daki, eski SSCB ülkelerindeki, Yunanistan’daki ve Türkiye’deki Gagavuzları hesaba kattığımızda yaklaşık 350 bin Gagavuz’dan söz etmek olanaklıdır.

Bu arada yazmadan geçemeyeceğim; Gagavuzya’nın barışçıl yolla bir gün Moldova’dan bağımsızlık kazanmasını gönülden dilerim. Bu, ancak Moldova’nın Romanya ile birleşme kararı almasıyla gündeme gelebilir. Nitekim bundan dolayıdır ki Moldovalılar Romanya ile birleşmek istedikleri halde Gagavuzya’nın bağımsızlık kazanması olasılığından ötürü bunu gerçekleştirememektedirler. Türkiye, kimi ödünler vererek ya da kimi ekonomik ve siyasal olanaklar sağlayarak aynı millet olan Moldova ile Romanya’nın birleşmesini destekleyebilir ve karşılığında Gagavuzya’nın bağımsızlığının yolunu açabilir. Belki bir gün olur. Kim bilir?!

Şimdi büyük Gagavuz önder Mihail Çakır’a gelelim…

Mihail Çakır, 27 Nisan 1861’de Gagavuz Yeri’nin (Gagavuzya’nın) Çadır Lunga köyünde doğdu. Çakır, Moldova’nın başkenti Kişinev’de bulunan Kişinev İlahiyat Fakültesinde okudu. Okulu bitirdikten sonra 3 yıl boyunca öğretmenlik yaptı. Daha sonra Kişinev Okul Yönetim Kurulu Başkanlığına seçildi.

1896’da Moldovaca bir kitap yayımlamak için Rus İmparatorluğu Eğitim Bakanlığına başvurdu. Başvuruya Moldovaca metnin Rusçaya koşut olması koşuluyla olumlu yanıt verildi.

Çakır, 1901’den başlayarak Moldovaca dil bilgisi, Rus dili ve dil bilgisi dersleri üzerine çeşitli kitaplar yayımladı. Moldovalıların Rusça öğrenmesine yardımcı olmak için yayımladığı ders kitabı on dört yıl içinde üç baskı yaptı. 1904’te Gagavuz Türkçesi ile dinsel yayınlar yayımlamak için Ortodoks Kilisesine başvurdu. Üç yıl sonra Gagavuzca dinsel yayın serbest bırakıldı. Eski Ahit’ten ve Matta İncili’nden seçilen kimi bölümler Gagavuz Türkçesi ile yayımlandı.

Böylece Hıristiyanlığa ait kutsal metinler ilk kez Gagavuz Türkçesi ile yayımlanmış oldu. Bu büyük hizmetinden dolayı Gagavuzlarca kendisine Gagavuz basılı dilinin Havarisi denildi. Niyesi Çakır, Gagavuz yazı dilinin kuruluşunu gerçekleştirmiş oldu.

1918’den sonra Çakır, Gagavuz dilinin Kiril Yazısından Latin Yazısına geçişini başlattı.

1934’te Gagavuz Türkçesi ile “Besarabya Gagavuzu’nun Tarihi” adlı çalışmasını yayımladı. İki yıl sonra ise Gagavuz Düğün Törenleri’ni yayımladı.

1938’de ise Gagavuzca – Rumence Sözlüğü yayımladı.

Çakır’ın en önemli yapıtlarından biri de; “ Gagavuzların Tarihi ve Etnografik Özellikleri” adlı çalışmasıdır. Gagavuz Türkçesi ile yazarsak; “ Gagauzlar: İstoriya, Adetlar, Dil Hem Din”

Mihail Çakır, 1938’de Hakka yürüdü. Kabri Kişinev’dedir.

Mihail Çakır, Gagavuz Türklerinin ulusal ve ruhani önderidir. Dinsel kimliğini taban alarak Ruslarla yahut Rumenlerle birlik olup Gagavuzların Ruslaşması yahut Rumenleşmesi yolunda değil; Gagavuz kimliğinin korunup güçlenmesi uğrunda çalıştı. Gagavuz dilini güçlendirdi. Gagavuzlara ulusal kimlik ve ulusal bilinç anlamında eşsiz katkılarda bulundu. Hıristiyan Ortodoks ümmetçiliği yerine Gagavuz ulusçuluğunu yeğledi. Bizdeki Müslüman din adamlarının ümmetçi Arapçılığına karşı bir Hıristiyan rahip olarak Türklük kimliğine sahip çıkması, onu bütün Türk dünyası için unutulmaz bir değer durumuna getirdi.

Mihail Çakır, öyle bir Gagavuz’dur ki, köy köy dolaşıp Gagavuz çocuklarına Gagavuzca öğretmiş böylece onların Rumenleşmesi yahut Ruslaşmasını önlemiştir. Bu çalışmasını tam 40 yıl sürdürmüştür. Başka bir deyimle tam 40 yıl boyunca Türk diline hizmet etmiştir.

Mihail Çakır, her köye yetişemeyeceğini anlayınca, 1931’de Bükreş Büyükelçimiz Hamdullah Suphi Tanrıöver’den yardım istemiştir. Tanrıöver, Çakır’la tanışmış ve onun çok bilinçli bir Türkçü olduğunu büyük Atatürk’e bildirmiştir.

Atatürk, Çakır’ın isteğini karşılıksız bırakmaz ve Türkçe öğretmek için bölgeye 30 öğretmen gönderir. Aynı zamanda 300 Gagavuz genci de üniversite eğitimi için Türkiye’ye getirilir.

Büyük Atatürk, Gagavuz Türklerinin önderi, büyük Türkçü Hıristiyan rahip Mihail Çakır’ı devlet üstün hizmet nişanı ile ödüllendirir.

Gagavuzlar, Mihail Çakır’ın çalışmalarından ötürü ulus bilinci kazanır, ana dillerinde ibadet etme hakkına kavuşur. Çakır, Gagavuz Türklerinin ulusal kahramanıdır. O aynı zamanda bütün Türk dünyası için de eşsiz bir kahramandır.

Tüm bunlardan dolayıdır ki, Gagavuz Yeri Cumhuriyeti Başkanı, Mihail Formuzal, 2011 yılını Çakır Yılı ilan etti.

Gerçek şu ki, Türk dili ne çektiyse “din adamları” yüzünden çekmiştir. Özellikle de “Müslüman Türk din adamları” yüzünden… Niyesi, din adamları Arapçayı kutsamış, Arapça sözcükleri Türkçeye doldurmuş, öz Türkçe sözcükleri kullanmayı bırakarak yerlerine Arapça sözcükleri yerleşmiştir. Sözde din adamlarının çoğu Türk dilini değersiz görmüşler, Arap dilini ise tapınırcasına yüceltmişlerdir. Bundan ötürüdür ki, yüzyıllar içinde Türk diline gereksiz yere bir yığın Arapça sözcük girmiştir. Oysa o sözcüklerin tümünün öz Türkçeleri vardı. Geriye dönüp; “görüyorsunuz işte, bakın Türkçede ne denli çok Arapça sözcük var, Arapça ne güçlü bir dil, ama Türkçe yetersiz” diyen çıyanların çoğu din adamı kılıklı çıyanlardır. Gerçek şu ki Türkçe yetersiz değil, o çıyanların beyni yetersiz. Türkçe inanılmaz kertede varsıl ve görkemli bir dildir. Arap dili bu bakımdan Türkçenin yanından bile geçemez.

İşte din adamlarının çoğunun çıyanlığı nedeniyle yaşadığımız dilsel sorunlar karşısında, usumuza gelen büyük Türkçecilerin en önde gelenlerinden biri olan Mihail Çakır’ın başta Müslüman Türk din adamları olmak üzere bütün Türk din adamlarına örnek olmasını dileriz.

Dilimiz, tinimizdir. Diline ve tinine iye çıkanlara ne mutlu!

Mihail Çakır’dan söz etmişken Hıristiyanlık ve Türk dili konusuna eğilmek gerek. Biz burada Çakır’ın kutlu anısına saygı gereği bu konuya kısa da olsa değineceğiz. Elbette bu konu başlı başına ve özgün bir çalışma gerektiriyor.

Hıristiyan Türk topluluklarının Türk dili ile ilişkisi üzerine söz açtığımızda dile getirilmesi gereken pek çok konunun olduğunu belirtmeliyiz. Bunardan biri, Gagavuz Türklerinin durumudur ki buna bu yazımızda değindik. Yukarıda da belirttiğimiz gibi; Gagavuzlar ibadetlerini Türk dilinde yapıyorlar. Bu, Türk kimliği açısından son kertede anlamlıdır.

Elbette başka Hıristiyan Türk toplulukları da var. Çuvaş Türkleri, Saha (Yakutistan) Türkleri, Hakas Türklerinin ve Altay Türklerinin ve Sibirya’daki öbür Türk topluluklarının bir bölümü Hıristiyan’dır.

Türkçenin çeşitli kollarını konuşan bu Türk topluluklarının dillerinde yazılmış Hıristiyanlığa ait çok sayıda kutsal metin bulunuyor.

Anadolu’daki Türk Hıristiyanlarının da Türk dilinde yazılmış kutsal metinlere sahip olduklarını biliyoruz. Genel olarak Karaman Rumları denilen ama aslında Türkçe konuşan, Türk soylu olan Anadolu Hıristiyan Ortodoks topluluğunun günümüzdeki mirasçıları halen İstanbul Karaköy’de bulunan Patrikhanelerinde Türkçe ayinlerini sürdürüyorlar. Büyük Türk Hıristiyan önder Papa Eftim (Zeki Erenerol) Anadolu Türklüğünün kurtuluş savaşında çok büyük yararlılıklar göstermiş bir yurtseverdir. Papa Eftim, Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin kurucusudur. Ölümünün ardından oğlu Turgut Erenerol, daha sonra Selçuk Erenerol patriklik görevini sürdürmüştür. Onun ardından da görevi Paşa Ümit Erenerol devralmıştır. Halen görevini sürdürmektedir.

Anadolu Hıristiyan Türk toplumunun Yunan yazısıyla yazılmış Türk dilinde çok sayıda kutsal metni, Türklüğün manevi mirasına ait değerler arasındadır.

Türk dilinde yazılmış (Türkçe sözcük dizini ve kimi dua ve ilahiler içeren) en eski Hıristiyanlık metni Kodeks Kumanikus biçiminde okunan Codex Cumanicus adlı yapıttır. Kuman kitabı ya da Kuman derlemesi anlamına gelen bu yapıtta Hıristiyanlığa ait kimi dualar, İncil’den metinler ve ilahiler yer alır. Ayrıca yapıtta bilmeceler, sözlükler ve kimi dilbilgisi kuralları da bulunmaktadır. İtalyan ve Almanlar tarafından Kuman Türklerini Hıristiyanlaştırmak için yazılan bu kitapta Kuman Türkçesinin yanı sıra İtalyanca, Almanca, Farsça ve Latince metinler de yer almaktadır. Bu yapıt Latin harfleri ile yazılan en eski Türkçe belge kabul edilmektedir. Tarihi 14. Yüzyıldır.

Türk diline ait bir yığın yapıt, görkemli dil varlığımızın en etkileyici göstergeleri arasındadır. Türklüğün ölümsüz tini, kuşku yok ki Türk dilidir. Türk diline eşsiz hizmetlerde bulunmuş büyük Türkçü Mihail Çakır’ı anlattığımız bu yazımızı, onun kutlu anısına saygı belirtisi olarak Gagavuz Türklerinin ulusal marşından bir bölüm ile bitirelim.

Gagavuzya hoşluum,

Çok sevin, koru dostluu,

Bayraanı yüksek kaldır,

Sen benim paalı halkım.

Ne zorluk seni kırdı,

Ne zaman dolaştırdı,

Allah’ım, koru topraa,

Gagavuz Yeri, Bucaa!


Bütün Gagavuzlara esenlik olsun. Yaşasın Gagavuz Yeri!

Ruhun şad osun Mihail Çakır!