Akil adam,

Danışman adam,

Allah’ı peygamberi bilen adam,

Kuran ve hadis tefsir eden adam,

Dilinde olduğu gibi kaleminden bal damlayan adam.

Cumhurbaşkanı ve Diyanet İşleri Başkanını bile rahatlatan fetvalar veren adam,

Toz kondurulmayan adam.

O yüzden, “bizi öldürsen daha iyi idi, bize bunu yapmayacaktın hocam” diye dövünülüyor!

Öyle ya;

Göz göre göre “kurtlu bulgur” nasıl yenilecek?

“Çürümüş gemi” su alıyorken nasıl terk edilmeyecek?

Öyle bir fetva verdi ki Prof. Hayrettin Karaman; uyulması bir dert, uyulmaması bir dert!

Dini diyaneti hal etmiş. “Günah işleme özgürlüğünü” çözmüş. Çürüse de geminin terk edilmemesi, kurtlanıp mundar olsa da bulgurun yenilmesi gereğini kabul ettirmeye sıranın geldiğini görmüş. Kurtlatanı ve kurtlananın yenmesini mazur gösteren bir makale döktürmüş.

Akıl yerine fetvaya göre yaşayan, saltanat ulemasının vaazlarını ayet ve hadis önüne koymaya şartlanmış olan kimi mahalleli bu yüzden paniklemiş. “Bize bunu yapmayacaktın” diye dövünüyor.

Büyük din alimi de celallenmiştir. Kurtlu bulgur yenilmesinin, çürümüş de olsa geminin terk edilmemesinin “caiz” olduğunu telkin ediyor!

Dünden bugüne din, boşuna egemenin dini (diktesi) haline getirilmemiş ki!...

***

Yurttaş, sorgusuz sualsiz kodese atılır,

Ana kuzuları sırtından hamaset yapılır,

Vatan sevgisi çıkarlara göre tartılır,

Cepheye gitmeden kahramanlık taslanır,

Beldeki piştov, sırttaki üniforma ile yiğitlik yapılır.

Ama şehitler ile gerçek kahramanlar anılmaz bile!

Örneğin Seydişehir’in Gökhöyük köyünde toprağın koynuna giren adsız kahramanla 8 arkadaşının suskunluğundan yararlanan kimi uyanıklar ortaya çıkar. Oysa 1999 yılında Etimesgut’tan Uganda’ya (başkent Kampala’ya) uçan; Kenya’dan (Nairobi’den) “paket” alıp sessiz sedasız Bandırma’ya teslim eden 9 kişilik tim mensupları; Cumhurbaşkanı Demirel’in 18 Şubat 1999 günü armağan ettiği “T.C.” amblemli saatlerin sahibi olduğu bile unutulur (timin lideri, toprağın koynuna girince adı belli olan Alb. Abdullah Sofuoğlu idi…)

Türk Ulusu’nun hala adını bilmediği bu gerçek kahramanların aile mensupları övünmezlerken; “15 Temmuz” süreci ile ilgili gaziliği hak edenler yanında birçok hak etmeyenin ortaya çıktığı görüldü:

Nitekim ucuz kahramanlar, terör örgütü mensuplarını tanık yaparak Genelkurmay Başkanı’na terörist yaftası yapıştırdılar; Silivri’ye tıkadılar! Bu aşamada geminin çürüdüğünü ve bulgurun kurtlandığını gözü görmeyenler, şimdi kurtlu bulguru yemek ve çürümüş gemiyi terk etmemek zorunluğunu duymaktalar!...

***

Sayıştay, TBMM adına kamu kurumlarını denetleyen bir Anayasal organdır. Bütçeler, Sayıştay’ın raporlarına göre TBMM tarafından ibra edilir, yenileri kabul edilir idi.

Fakat yllarca Sayıştay raporları sunulmadı. TBMM, raporları görüp incelemeden kararlar aldı. Kamuoyunda çok tartışıldı. Bu nedenle olmalı ki, muhalefet sözcülerinin ifadesine göre, “kontrollü” olarak 2020 dönemi raporları meclise sunulmuş. Bu haliyle bile ve özellikle döviz garantili ihalelerde birçok gizemler olduğu ortaya çıktı.

Geminin çürüdüğü, bulgurun kurtlandığı saklanmaz boyuta varmış. Çünkü Sayıştay raporları, kontrollü şekilleriyle bile dudak uçuklatıyor. Bu yüzden saltanat uleması, gemiyi çürütenlerin, bulguru kurtlandıranların terk edilmemesinin caiz olduğu fetvası verme gereği duymuştur!

Örneğin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ikamet ettiği Çankaya Köşkü’nde oğlunun düğününü yapmıştı. Düğün masrafları ile sürece ilişkin elektrik bedellerini maaşından ödemiş. Ayrıca kendisine ayrılan bütçeyi tasarruflu kullanarak arttırdığı meblağı hazineye iade etmiş. Bu durumlar, Sayıştay raporlarıyla anlaşıldı.

Aynı Sayıştay’ın kamuoyuna yeni (30 Eylül günü) yansıyan raporlarına göre ise durum acayiptir:

. Yedek akçesi bile ekside olan (-50 milyar dolardan -33’e yükselmiş) Merkez Bankası, Ankara’dan İstanbul’a gelmek için davet usulüyle 79 katlı “Finans Merkezi” binası ihale etti. Sayıştay’a göre 2.3 milyar lira ödemiş. Maliyetin 2.5 milyarı aşacağı belirtiliyor.

. Merkez Bankası, Para Politikaları Kurulu’nun 2008 yılından beri Amerika’da yaşayan bir yönetim kurulu üyesinin aylık toplantılara katılmak için geliş gidiş uçak biletlerine toplam 700 bin dolar ödemiş.

. TMSF ise, emekliye ayrılan eski yöneticilerine, çalışıyorlarmış gibi, son 6 yılda 1.533.358.34 lira ödeme yapmış.

. Cumhurbaşkanı’nın Genel Başkanı olduğu partinin muteber adamlarına 2, 3, 5, 7 maaşlar ödenmiş ve devam ediliyor.

. Cumhurbaşkanlığı, yabancı danışmanlara 2020 yılında 14 milyon, son üç yılda toplam 35.5 milyon lira ödemiş.

. Çevre Bakanlığı, tasarrufun gerekli olduğu bu ortamda araç kirası olarak 3 milyon lira ödemiş.

. DSİ de bölge müdürlerinin binmesi için motor gücü yüksek 34 lüks oto kiralamış.

. USHAŞ da boş durmamış: Yönetim kurulu üyelerine 100 biner lira limitli kredi kartları vermiş.[1]

. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu, sınavsız olarak 61 kişiyi memur yapmış.

. Karayolları Genel Müdürlüğü, elektrik hattı için 315 kat fazla ödeme yapmış.

. Özelleştirilmiş elektrik dağıtım şirketlerinin 37’si devlet adına topladığı parayı Elektrik Enerji Fonu’na ödemesi gerektiği halde ödememiş.

. Sağlık Bakanı, vakıflara ait arsalar üzerinde kurduğu Medipol hastaneleri için verilmiş 14 yıllık işletme süresini 16 yıl daha uzatmış.

. Asgari ücretten vergi alan devlet, bankalarda 1 milyon liranın üzerinde hesabı bulunan 350 bin kişiden yılın ilk 3ayında toplamı 4.5 milyar lira (6 ayın sonunda 11.3, 9 ayın sonunda 17 milyar) vergiyi almamış[2]. Beşibiryerde olan imtiyazlı şirketlere vergi muafiyeti tanımış!

. Beştepe Saray mutfağı için 2020 yılında aylık 5.4 milyon lira sarf edilmiş. 2021 yılı için ise %33 oranında arttırılmış.

… vs.

Oysa özenilen ve dünyanın da süper devleti olan Amerika başkanları, Beyaz Saray’da oldukları sürece mutfak masrafını cebinden ödüyorlar. Başkan seçilen kimse, sadece kira ödemiyor. Aile mensuplarıyla mutfak, elektrik, su, yol ve ayakkabı boyasından berbere, giyim kuşamına kadar bütün özel giderlerini maaşından karşılar. Özel konuklarına ikramlar ile hizmet eden aşçı ve garson gibi elemanların ücretleri ile başkanlık uçağına aldığı aile mensuplarının bilet bedelleri vb giderleri; devlet giderlerinden ayırıp cebinden öder (beyaz saray, beyaz ev anlamındadır ve “White House” denir).

Nitekim bu durum, çeşitli zamanlarda Fırst Lady (başkan eşleri) serzenişlerine konu olmuştur.

Örneğin Ronald Reagan, eşiyle 1981 yılında özel konuklarıyla bir akşam yemeği yer. Yemeğin sonunda garson, imzalaması için bir fatura getirir. Son bir aylık yemeklerinin toplam bedelidir. Beyaz Saray muhasebe birimi tarafından başkanın maaşından kesilir.

Başkanlık görevinin sona ermesinden sonra first lady Nancy Reagan yayınladığı anılar kitabında şunu vurgular: “Kimse bize başkan ve eşinin Beyaz Saray’da yaşarken yedikleri yemeklere ve kullandıkları günlük malzemelere para ödemek zorunda olduklarından söz etmemişti…”

Başkan Bill Clinton’un eşi ve sonraki dönem Dışişleri Bakanı olan Hillary Clinton ise; “borç ve beş parasız olarak” Beyaz Saray’dan ayrıldıklarını açıkladığı “Zor Günler” adlı kitabında şöyle der: “8 yıl yaşadığımız Beyaz Saray’dan taşınınca; Washington DC ve New York’ta krediyle iki ev satın aldık. Ancak bu kredi, bizi 2001’in başında 12 milyon dolar borçlu aile haline düşürdü!”

Altı Amerika Başkanı döneminde “chief usherbaş kalfa” olan Gary Walters de bir açıklamada bulunmuş: “başkan ile ailesi kira sözleşmesi (seçim) ile gelen kiracılardır. İstedikleri ürünler alınır, yemekler pişirilir. 5 yıldızlı ürün ve hizmet kalitesindedir. Maliyet de o orandadır. Bu parayı Amerikan vatandaşları değil, başkan ve aile mensupları kendi maaşlarıyla öderler…”

Türkiye’de ise cumhurbaşkanları yüksek giderler ile ülkenin itibarını yükseltiyorlar! O kadar ki partili Cumhurbaşkanı ile eşinin ayrı ayrı yazdıkları kitaplar, devlet parasıyla basılıp tanıtıldı.


[1] Necati doğru, 1 Ekim tarihli Sözcü’deki makale.

[2] Dr. Nedim Türkmen, 1 Ekim tarihli makalesi.