Hala bir mağduriyet şovu, hiç bitmiyor. Ülkede milyonlar aç, milyonlar faturalarını bile ödeyemiyor ama mağdur olan yine onlar. Sözlük açıp rastgele bir kelime seçsen o konuda da en mağduru eminim ki onlar.

Bir de bu mağduriyete maruz kalanlar var. Asıl mağdurlar. Yapılan şov o kadar düşük kalite olursa olsun, bir şekilde gündemde kalıyor. Günlerce konuşuluyor, karşı açıklamalar yapılıyor, köşe yazılarına gündem oluyor.

Bakınız, Savcı Sayan

Hani şu Baykal hayranı, eski CHP’li – yeni AKP’li Ağrı Belediye Başkanı. Geçtiğimiz haftalarda belediyenin paralarıyla yoksul ailelere yardım dağıtıp, bir de bunu klipleştirip sosyal medyada aileleri teşhir edecek kadar şov sevdalısı olan Savcı Sayan. Yine patlatmış bombayı, CHP Genel Merkezi’nde A4 kağıtları birbirine bantlayıp seccade yapıyormuş da, gizli gizli namazını kılıyormuş da, sonra da kağıttan seccadesini çöpe atıyormuş… Yalanın bini bir para. Ne yazık ki inananı da bol, bir akıllı da çıkıp “niye koyamıyormuş çekmecesine bir seccade?” diyemiyor nasıl olsa. Gerçi ona da yanıtı vardır kesin Savcı’nın.

- Baykal'ın genel başkanlıktan istifa edeceğini açıkladığı toplantıda böyle ağlamıştı.

Ya da ben sorayım; her gördüğü yerde Baykal’ın ayakkabısını bağlayan adam, koskoca genel merkeze bir seccadeyi mi sığdıramamış?

Burası eminim ilginizi çeker, biraz açayım…

Birkaç gün önce İzmir’deki bir dost sohbetinde de konu Savcı Sayan’ın A4 kağıtlarını birleştirerek namaz kıldığına gelmişti.

Şimdilik ismini vermeyeceğim. İzmirli iş insanı uzun yıllardır Savcı Sayan’ı tanıdığını ve kendisine ilk etapta bir işten dolayı o zamanın parasıyla 200 bin lira rüşvet verdiğini, Sayan’ın ise bu parayı az bularak daha fazla istediğini yoksa işini bozacağı tehdidinde bulunduğunu ve kendisine daha sonra 200 bin lira daha verdiği iddiasında bulundu.

Ben de gazeteci refleksiyle elinde bir belgenin olup olmadığını sordum. İzmirli iş insanının bana verdiği yanıt ise “Ali Bey, rüşvetin belgesi olmaz… Ancak benim o zaman bu düzenbaza rüşvet verdiğimin şahitleri var. Halen de yaşıyor bu insanlar” oldu.

Ardından da anlatmaya koyuldu Savcı’yla ilgili bildiği birkaç şeyi:

“O vakitler CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dı. O da Baykal’ın yakın çevresinde dolaşır dururdu. Daha sonra Baykal’ın desteğiyle CHP Parti Meclisi’ne seçildi. Hatta bir gün öyle bir şeye tanık oldum ki… Deniz Baykal yine İzmir’e gelmişti… Otel lobisinde yürüdüğü sırada Sayan birden Baykal’ın önüne geçerek ayaklarına doğru eğilip ‘efendim ayakkabılarınızın ipi çözülmüş, bağlayayım’ diyerek Baykal’ın ayakkabısının iplerini bağladığına ve cebinden çıkardığı mendille de ayakkabıyı bir güzel sildiğine ben ve o an orda bulunan birçok partili de bu duruma tanık olmuştu. Çok şaşırmıştım, hadi bu adam cıvık mıvık bir tip. Ya Deniz Baykal’a ne demeli? Ayakkabısının iplerini bir partiliye, hem de Parti Meclis üyesi olan birine bağlatıyor ve yetmiyor ayakkabısının tozunu sildiriyor. Çok şaşırmıştım doğrusu…”

Hatta Savcı Sayan’ın yarattığı bu dram, İzmirli iş insanın siyasetten uzaklaşmasına, siyaseti sorgulamasına bile neden olmuş. “İşte o zaman anlamıştım ki siyasi partiler içerisinde istisnalar hariç bu tiplerin hep bir yerlere yükseldiğini” diyen iş insanı, “O gün ilk işim üyesi olduğum CHP’den istifa etmek olmuştu…” diyerek ‘o gün bu gündür’ hiçbir partiye üye olmadığını anlattı.

İşte vaziyet böyle. Dünün genel başkanın ayaklarına kapanan partilisi, bugünün seccade şovcusu oluveriyor aniden. “Gördüğü baskıdan namaz kılamadığını söylediği günler”in acısını daha fazla ibadet yaparak dindirmeye çalışabilir kendisi. Ancak her gördüğü yerde genel başkanının ayaklarına kapanma ezikliğini belli ki üstünden atabilecek gibi değil...