Barışa dair yazı yazmak barışın kendisi gibi güzeldir elbette. Niyesi barış; sevgidir, dinginliktir, erinçtir, mutluluktur, kardeşliktir.

Barış; ışıktır, aydınlıktır. Güneşin doğuşu, çiçeğin sevgiyle açmasıdır barış…

Öyleyse barışı anlatmak da güzeldir, anlamak da…

Barış; bir çocuğun yüzündeki en masum gülümseme, bir annenin ellerindeki şefkat ve bir ninenin gözlerindeki huzurdur…

Barış umuttur; en koyu karanlığın bağrından ışığı söküp çıkarabilme hayalidir. Pes etmemektir zalime ve zulme… Direnmektir haksızlığa ve kaldırıp sevinç bayrağını dalgalandırmaktır öfke bulutlarının üzerine doğru…

Yılgınlık ve hüzün kurşuni bir ağırlıkla çöktüğünde bütün yüreklere, tan yeri tazeliğiyle yeniden doğmaktır barış…

Barış; Tanrı’dandır ve adlarından biridir Tanrı’nın…

“Allahümme ente’s – selamü ve minke’s- Selam… “

“Tanrım, sen barışsın ve barış sendendir” diye zikreder kalbimiz yüce var ediciyi…

Selamdır barış, İslam’dır…

Yüce var edici, son resul Hazreti Ahmed – i Muhtar’a gönderdiği dine bu adı vermiştir.

“İnne’d – diyne ind’allah’il – islam…”

“Tanrı katında tek din İslam’dır…”

Yani selamdır, yani barıştır, yani huzurdur…

Ve bir barış yurdudur İslam! Ne mutlu o yurda girip yurttaş olanlara…

Müslim denilir o yurdun yurttaşlarına.

Barışık demektir Müslim…

Kendisiyle barışık, Tanrısıyla barışık…

İnsanlarla, doğayla ve evrenle barışık olmaktır Müslim olmak, yani Müslüman olmak!

Müslüman olmak, kine karşı sevgiyi savunmaktır.

Müslüman olmak, zulme karşı adaleti savunmaktır.

Müslüman olmak, nefrete karşı aşkı ve sevdayı savunmaktır.

Müslüman olmak, tahammülsüzlüğe karşı tahammülü, haksızlığa karşı hakkı, tefrikaya karşı birliği, savaşa karşı sulhu savunmaktır.

Tanrı elçisi ne görkemli bir söyleyişle söylemiş:

“Müslüman o kimsedir ki elinden ve dilinden hiç kimseye zarar gelmez!”

Evet, kimseye zarar vermemektir Müslüman olmak…

Baskıya, zorlamaya karşı çıkmaktır.

Zira gönüller fethidir Müslüman olmak;

“Dinde zorlama yoktur…” diyen ayeti özümsemektir…

Öyleyse ne büyük bir tezattır dini kendi görüş ve mezhebinden ibaret görüp sözde İslam için haksız yere savaşmak.

Ne rezil bir şeydir böylesi bir kişinin kendisine “İslam savaşçısı” unvanını vermesi…

Ve ne rezil bir şeydir barış dini olan İslam’ı fırkalara bölüp, mezhep körlüğüyle insanları inançlarından ötürü tahkir ederek onları en doğal haklarından yoksun bırakmak…

Niyesi barış; mahrumiyet değil mazhariyettir. Ne mutlu barışa mazhar olanlara…

O halde içtenlikle dileyelim ki,

Tanrı hiçbir vicdanı barıştan yoksun bırakmasın!

Büyük Atatürk’ün dediği gibi;

“Yurtta barış, dünyada barış!” olsun ilkemiz…

Hem içimizdeki yurtta hem dışımızdaki yurtta!

Hem içimizdeki dünyada hem dışımızdaki dünyada!

Barış ki, ciğerlerimizi doldura doldura ve derin derin nefes almaktır.

Barış ki, ılık bir rüzgârdır yüreğimizi ısıtan…

Barış ki, la ilahe illallah sözünde iman suyuyla yunmaktır.

Barışla kalın…