Bazen yaşadığımız ülkede kurulan düzenin geldiği aşamayı anlamakta güçlük çekiyoruz.

Bunun için biraz geriye çekilmek ve Türkiye’ye dışarıdan bakmak gerekiyor.

Ukrayna-Rusya savaşı pek çok açıdan Türkiye için kendini sınamadan geçirme fırsatı veren bir süreç oldu. Bu sınamaların en önemlilerinden biri de devleti kendi sahipliğinde gören anlayışın, ne denli ağır maliyetlere yol açtığı oldu.

Rus halkının bir bölümü ülkesini Ukrayna’da ağır bir mesuliyetin altına sokan Putin’e karşı, hiç de muhabbet beslemiyor.

Bunun en canlı örneğini Rusya’nın TRT’si denilebilecek bir kanalda devletin resmi görüşleri sunulurken, spikerin arkasında beliren kanal çalışanının açtığı pankartta gördük.

Olya adlı kanal çalışanı, “Savaşa Hayır” pankartına “burada size yalan söyleniyor” ibarelerini yazmıştı.

Bir an bir TV programına bağlanıp, “çocuklar ölmesin” diye ses veren Ayşe Öğretmen aklıma geldi.

Aslında konu birebir benzemenin de ötesindeydi…

Putin öyle ya da böyle ülkesinin seçilmiş lideri.

Bir karar almış ve kendi sınırlarını korumak adına başka ülkede çatışmaya yol açtı.

Ve halkın bir bölümü ki önemli bir bölümü, buna itiraz ediyor.

Üstelik bu itirazı son derece cesurca gösteriyor.

İşin ilginç olanı Olya’nın sonuçta serbest kalabilmiş olması…

Bir şekilde tekrar işine dönmeyecektir. Kanalın onu çalıştıracağını tahmin etmiyorum ama yargılanmadı hapse atılmadı. Sadece bir süre göz altında kaldı. Fena muamele gördüğüne dair bir bilgi yok.

Peki Ayşe Öğretmene Türkiye ne yaptı?

Barış Akademisyenlerine ne yaptı?

Bırakın bu politik manada korunaksız insanları.

Mecliste dokunulmazlık sahibi politikacılar sadece devletin resmî ideolojisinden biraz farklı düşünüyor ve bunu ifade ediyor diye hapislerde sürünmüyor mu?

Ben Putin’e bu son gelişmeler nedeniyle pek çok kez “diktatör” ifadesini kullandım. Putin’in dünyaya sunduğu tablo diktatörce olabilir ama gerçek şu ki en azından kendine hem de savaşa yakın şartlarda muhalif duranlara davranışı, Türkiye ile kıyaslandığında durum Türkiye adına ciddi bir garabeti gösteriyor.

Erdoğan’ın AKP’sinin bizi bir süre oyaladığı ama sonuçta tekrar geri getirdiği çeşmeden akan suyun hiç değişmediğini gördük.

Demokrasi treni döndü dolaştı bizi yine aynı devirdaim bulanık ve kirli suyun aktığı çeşmeye geri getirdi.

“Devlet ne derse doğrudur” keyfiliği, Erdoğan’ın da sığındığı çözüm oldu.

Bu gerçekliğin yansımasını bu ülkede neredeyse gün aşırı görüyoruz. Bırakın güncel konularda görüş bildirmeyi, zaman zaman tarihe dair dahi ifade hürriyeti devletin resmi görüşü ile uymuyor diye kısıtlandı, kısıtlanıyor.

AKP sırtını yerli-milli-manevi değerlere yaslamış gelene geçene ceza kesiyor hapse atıyor haklarından ediyor.

Putin bile ne denli ağır bir dönem içinde olmasına rağmen, Türkiye’deki bu baskı yapısına nazaran daha demokratik bir görüntü sergiliyor.

Bu dehşet ötesi çifte standart ifşayı hak ediyor…

Türkiye’nin sözde vesayet kaldıran baskıcı yönetimin, vesayeti altında ezildiğini bundan iyi gösteren bir örnek bulamazsınız.

Türkiye’de vesayetin AKP ve yakın dostu MHP’nin “ona hain buna zillet” sözlerini bir de devlet gücünü eline alıp tatbike soyunmasının ne denli akıl dondurucu olduğunu Olya’nın yaşadıkları ile görüyor.

A Haber’in maaşlı çalışanlarından birinin bir gün olup bitene isyan edip canlı yayında, Olya’nın yaptığına benzer bir protestoda bulunmasını ummuyoruz.

Hiçbir A Haber çalışanından, Olya cesareti ve feraseti beklemiyoruz.

Ama Barış Akademisyenlerinden Ayşe Öğretmene, bu ülkenin cesur insanlarının yakasından artık düşün. Savaştaki Putin’den örnek alın.