Bugün Ayasofya, AKP iktidarının kendisini kurtarmak için dört elle sarıldığı bir tapınak…

Orayı Allah’ın evi sananlar bilmeliler ki Ayasofya en başında bir putperest tapınağı idi. Sonra Hıristiyanlar burasını kiliseye çevirdiler. Son olarak Bizans İmparatoru Justinianos bugünkü Ayasofya’yı yaptırdı. Beş yılda 537 yılında tamamlanan bu tapınak Hıristiyanlığın en büyük dinsel yapısı olarak kaldı.

Peki Justinianos böyle büyük bir kiliseyi hangi amaçla yaptırdı?

Bizans Devleti’nin başkenti olan bu kentte halk ikide bir yönetime karşı ayaklanıyordu. 532 yılında İstanbul Hipodromu’nda başlayan isyan neticesinde Konstantinopolis 5 gün boyunca yanmış ve bu arada Ayasofya ile Samson Hastanesi de kül olmuştu. İsyanı bastırmak için 30.000 civarında insan hipodromda kılıçtan geçirilmişti.

İşte bu hoşnutsuz kitlelerin bir biçimde kandırılıp oyalanması gerekiyordu.

Bugünkü Ayasofya, Nika İsyanı diye bilinen isyandan sonra bu amaçla planlandı ve yapıldı. Burası İsa Peygamber ve havarilerinin sembolleri kullanılarak kitlelerin uyutulduğu bir merkez haline getirildi. Düşünün ki 1453 yılında Türkler şehri toplarla döverken onlar Ayasofya’ya doluşmuşlar, Allah’a yalvarıyor ve meleklerini göndererek Türkleri tepelemesini istiyorlardı.

Ama o dualar hiçbir işe yaramadı. Sultan Mehmet’in teknolojik savaş araçları Ayasofya’nın meleklerini paramparça ettiler. Bilimi bırakıp dualardan ve meleklerden yardım bekleyenler yenildiler ve teslim oldular.

ERDOĞAN VE JUSTİNİANOS
Osmanlı padişahları da Ayasofya’yı tıpkı Bizans kralları gibi kullandılar. Burasını camiye çevirip İstanbul halkını uyutmaya devam ettiler. Kardeşlerini, yeğenlerini ve hatta torunlarını katleden sultanlar, onların cenazelerini Ayasofya’dan kaldırtarak ne kadar imanlı olduklarını böyle göstermeye çalıştılar.

Sonra Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve onun kurucusu Büyük Atatürk, Ayasofya’nın 1400 sene boyunca halkın kandırılması için kullanılmasına son verdi. Ayasofya müzeye çevrilerek tarihsel bir sanat eseri konumuna yükseltildi.

Sonra Türkiye’yi dindar ve kindar bir nesille ele geçirmeye çabalayan Tayyip Erdoğan iktidarı başladı. O da eski Bizans imparatorları ve Osmanlı padişahları gibi Ayasofya’yı Türk halkını kandırmak için kullandı. Kökü bir putperest tapınağı olan bu binayı öyle kutsallaştırdılar ki helal parayla ve Müslüman emeğiyle yapılmış camiler hiçe sayıldı, fanatik dinci kitle Ayasofya ile yatar kalkar hale sokuldu.

Ve burada namaz kılmayı bütün dünyayı din adına fethetmek havasına giren ekip Ayasofya’yı camiye çevirdi.

GÖSTERİ MERKEZİ
Ama Ayasofya’nın hiçbir kutsallığının olmadığı, burasının Müslümanları korumadığı/koruyamadığı da anlaşıldı. Çünkü Ayasofya’da açılış günü namaz kılan 3 AKP’li milletvekili, yanlarında kaftanlı Diyanet Reisi bulunmasına karşın Covit hastalığına yakalandı. (Acaba ilahi bir güç bu gösteriş namazı yüzünden onları cezalandırdı mı?)

Sözün özü, Ayasofya, 1500 senedir halk katmanlarının soyulması ve ezilmesi için kullanılan araçlardan birisi oldu. Bu topraklara egemen olan yöneticiler, Ayasofya’yı kutsallaştırarak ve o kutsallığın altına sığınarak her türlü yanlışı yaptılar.

İnsanlar, Ayasofya’daki ikonaların veya minarelerin hiçbir kutsallığı olmadığını anladıkları an bu muhteşem yapı yeniden bir sanat eseri olarak gerçek konumuna yükselecektir.

Bu da ancak Tanrı’yı dört duvar arasında aramanın yanlış olduğu anlaşılınca gerçekleşebilecek bir süreçtir. Ayasofya AKP zihniyeti başta kaldıkça, kitlelerin ipnotize edildiği merkezlerden birisi olmayı sürdürecektir.

Samimi Müslümanlar şimdi şu sorunun cevabını düşünmelidir: Bu kadar politikleştirilmiş bir gösteri alanında namaz kılmak Kuran-ı Kerim’deki ibadete uyar mı uymaz mı?

Böyle bir namaz bize sevap mı yoksa günah mı yazar?

EY ALİ ERBAŞ! VAKIF PARASINI YİYENE NE DİYORSUN?
Hz. Muhammet’in giyinişi ile hiç ilgisi olmayan gösterişli kaftanlarla dolaşan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a soruyorum:

Ayasofya vakfiyesi ile ilgili olarak, haddini aşarak küstah bir tavırla Mustafa Kemal Paşa’yı Cehennemlik ilan etmiştin. Vakfa dokunan yanar, diyerek…

Peki Ali Erbaş, ya vakıf paralarını yiyenler ne olacak?

Sizin iktidarın sevgili isimleri, bankacılıkla hiçbir ilgileri olmadığı halde Vakıf Bank Yönetim Kurulu Başkanlığı’na ve üyeliğine atandılar.

Örneğin, somun pehlivanı Hamza Yerlikaya… Vakıf Bank’tan her ay binlerce lira alıyor, yiyor. Bu para haram değil mi? Bu para ahirette onu yakmaz mı? Yoksa siz ahirette sizin Cübbeli Ahmet’in sattığı “yanmaz kefen” mi kullanacaksınız?

Eski AKP Milletvekili Sadık Yakut da Vakıfbank’tan nemalanıyor. Yönetim Kurulu üyesi olarak… Onun yediği paralar helal mi?

Ya bu bankanın yönetim kurulu başkanlığına atanan Abdülkadir Aksu’nun aldığı muazzam ücret ne olacak?

AKP’den iki dönem milletvekilliği yapan Dilek Yüksel’in kazandıkları yetmiyor muydu da onu da Vakıfbank’tan maaş alanlar listesine soktular?

Fakir fukaranın, mazlumların sembolü olan Vakıfbank’tan bankacılıktan anlamayanların böyle paralar alması, bu büyük vakıf eserinin AKP çiftliğine çevrilmesi Diyanet Dini’ne uygun mu?

Yoksa AKP’li olanların yaptığı yolsuzlukları, işi kitabına uydurmaları Allah görmüyor mu? Yoksa bunların günahlarını Allah sevap olarak mı yazıyor?

Ey Ali Erbaş! Bunca yolsuzluklar yaşanırken ağzını açıp tek kelime etmeyişin İslam dininin neresinde yazıyor?