Ayasofya için geçen hafta yazmıştım…
Sanki biz yazdıkça bu tarihi mekan üzerinden Türkiye değerleri ile hesaplaşmak istenir gibi, yapılan irrasyonel edimin sonuçları gözümüze sokuluyor.

İstanbul’da Çamlıca Cami’nin kapasitesi dolmamışken ve yüzlerce cami cemaat beklerken, bu kadim kültür mirasını da ibadet mekanları arasına dahil etmek zaten akıl tutulması idi.

Gördük ki imam/cemaat ilişkisi bir kez daha kendini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

Ayasofya’yı açan zihniyetin akıl tutulması, bu kadim binada ibadet ettiğinde ekstra sevap alacağına inanan kitlenin akıl tutulması ile paralel bir nitelik taşıyor.

Ayasofya’nın ahşap kapısının tam ortasından zedelenip, buradaki parçaların koparılması sadece duyarlı sanat ve arkeoloji meraklılarının uyanıklığı ile anlaşıldı.

Binanın emanet edildiği Diyanet Başkanlığı ekipleri belli ki binanın değerinden zerre farkındalığa sahip değil.

Binlerce insanın kontolsüz biçimde içine alınarak zaten yeterince tahribata açık hale gelen bina, bir de kültür ve sanat tarihi konusunda zerre kaygısı olmayan bir kitlenin fütursuz vandalizmine kurban gitti.

Aya Sofya’nın 1500 yıldır korunan kapısı artık yok..!Tamir ettik denilse de, kullanılan malzemenin orjinalliği tartışılır.

İnsanlık ortak mirasında yeri ve önemi olan bir değerin yok oluşuna tanık oluyor ve hiçbir şey yap(a)mıyoruz.

Ayasofya’nın günün 24 saati faal olmasına ve yapanların tahayyül etmediği bir insan trafiğine tabi olması, binanın ömrünü zaten kısaltacak. Görünen o ki kültür konusunda zaten kaygısızlığıyla bilinen bir akıl, bu süreci daha da hızlandıracak.

Yenikapı’da çanak çömlek denilerek aşağılanan kültürel miras, Ayasofya’da iftar sonrası tatlı niyetine mecazi değil, fiilen yeniliyor.
 
Bütün bu olup bitenin Atatürk’ün mirası ve imzası olan bir kararın yok sayılmasının neticesi olması ise, üzüntümüzü bir kat daha artırıyor.

Atatürk’ün imzasının sahteliği üzerinden bu yapılan hukuksuzluğa sahip çıkan Yusuf Halaçoğlu gibi tarihçiler de, ne kadar ağır bir mesuliyet altına girdiklerini bu vesile ile bir kez daha anlamış olmalılar. 

Tarih onları hiçbir zaman affetmeyecek.

Türkiye dünyaya Ayasofya’nın kapısını yiyenlerin ülkesi olarak kendini tanıttı. 

Bütün Ortodoks aleminde gazeteler, kilise kuruluşları ve benzeri yapılar bu konuyu gündemlerine aldılar. 

İslam karşıtlığının, islamofobinin ekmeğine bundan iyi bir yağı kimse süremezdi.

Bu zeminin oluşumunda payı olan herkes özeleştiri yapmakla yükümlüdür.
Peki sizce bu özeleştiri yapılacak mı?
 
Elbette hayır…
Malum Türkiye’de 2 kural vardır :
1. Patron hep haklıdır.
2. Haklı olmadığında 1.Kural geçerlidir.