Mustafa Kemal Atatürk bütün dünyada yeniden yeniden anımsanıyor ve hakkında durmadan makaleler yayımlanıyor. Onun insanlık tarihine etkisi o kadar büyük ki bu yüzden Meksika’dan tutun da Çin’e kadar dünyanın her yerinde heykellerinin dikildiğini görüyoruz. Sadece kendi kurduğu ülkede onun heykellerine saldırılıyor…  Onun oturduğu koltuğu işgal edenler Atatürk’e her türlü saldırıyı yapabiliyorlar. Buna da tarihin garip cilvesi demişler eskiler.

***

Bugün birileri  Mustafa Kemal Atatürk’ü alıp inatla Batı’nın karşısına dikmeye çalışıyor. Bunu da Mustafa Kemal’in 1919-1922 döneminde yürüttüğü antiemperyalist savaşa bağlıyorlar.

Bunu yapanlar elbette ki emperyalizm ile Batı’yı birbirine karıştırıyorlar.

Atatürk’ün nerede durduğunu anlamak için onu yaratan koşullarla Batı’yı yaratan koşulları basitçe anlamamız gerekiyor. Bunun için de tarihin doğru okunması şart.

Entelektüel kesimin tarih konusundaki genel bilgisi birbirine yakındır. Fark, tarihin ayrıntısında ve bu ayrıntının okunmasındadır. Tarihi yanlış yazarsanız, olaylar sizi beklemediğiniz iklimlere atar.

İKİ DÜNYA
Batı’nın bugünkü anlamda ortaya çıkması, bu iklimde egemen olan vahiyci  (Batı Hıristiyanlığı) ideolojinin kiliseye hapsedilmesiyle başlamıştır. Aklın karşısında olan vahiy, reform ve rönesans hareketleriyle kilit altına alınınca akıl öne çıkmış; bu da o bölgede bilimin ve de teknolojinin yükselmesine yol açmıştır. Böylece Batılılar düne kadar sopa yedikleri Türkleri önce durdurmuşlar sonra da dövmeye başlamışlardır.

Bu süreçte Türk dünyasındaki (Osmanlılar’da) camiye kapatılmış olan vahiy (İslamcı ideoloji) oradan çıkartılıp sokaklara salınmış, şehirlerin üstüne bir örtü gibi çökmesi sağlanmıştır.

Vahiy, camiler ve medreseler yoluyla aklın önüne geçirilince Türklerde bilim ve teknoloji gerilemiş; toplum çağın gerisine düşmüştür.

Böylece aklı temel alan bir kıta (Avrupa, yani Batı) ile vahyi temel alan bir kıta (Osmanlı ve diğer İslam ülkeleri) ortaya çıkmıştır.

Bilimin nimetlerini tadan Batı bunu kullanarak teknolojisini sıçratmış; bu gücü kullanarak vahiyci coğrafyaları sömürgeleştirmiştir.

Bugün Batı’yı suçlayanlar; kendi ülkelerini dine dayalı bu vahiyci ideolojiyle geri bıraktıran geri kalmış siyasetçiler ile onların propaganda elemanlarıdır. Bunlar akademisyen kılıklı da oluyorlar yazar veya sanatçı görüntülü de…

MEHMET AKİF’İ BİLE OKUMADAN YAZANLAR
Batı karşısında sürekli yenilen Osmanlı ordusunu ayağa kaldırmak için devleti yönetenler Batı teknolojisine sahip olmaktan başka çıkar yol kalmadığını görmüşlerdi. Bu yüzden de askeri teknolojiyi Batılı anlamda yenileyecek girişimlere başlamışlardı bile. Yaşamı değiştirmek için 19. Yüzyıl’da siyasi atılımlar da yapılmıştı.

Aklı başımda dindar aydınlar da kurtuluşun burada olduğunu görüyorlardı. Bunların en başında da İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif geliyordu. Birileri onun, “Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar!” dizesini alıp Akif’i Batı karşıtı ve hatta Batı uygarlığı düşmanı gibi gösteriyor.

Ama rahmetli Akif, Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunu şu beytinde formüle ediyor:

“Alınız ilmini Garb’ın alınız sanatını

Veriniz hem de mesainize son süratini”

Devleti ve toplumu çökerten zihniyetin de fen düşmanlığı olduğunu söylüyor:

“Bu fesadın başı hep fen okumaktır.’ dediler.”

Peki ilim ve fen karşıtı, vahyi temel alan Şark (Doğu/İslam) dünyası ne durumda? Onu da Akif’ten dinleyelim:

“Ne gördün, Şark’ı çok gezdin' diyorlar.

Gördüğüm: yer yer harap iller, serilmiş hânümanlar, başsız ümmetler;

Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, yokuşuz yollar;

Buruşmuş çehreler, tersiz alınlar, işlemez kollar;

Bükülmüş beller, incelmiş boyunlar, kaynamaz kanlar.

Düşünmez başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar”

MUSTAFA KEMAL NEREDE DURDU?
Mustafa Kemal, Osmanlı toplumunun az çok batılı yaşam biçiminin olduğu Balkan coğrafyasında yetişti. Devletin hızla parçalandığını gözleriyle gördü. Harp okulundayken derslerden çıktıklarında arkadaşlarıyla meyhanede oturup iki tek atarlarken bile devletin bu çaresiz durumunu konuştular.

O hem tarihten öğrendikleriyle hem de yaşadıklarıyla kurtuluşun Batılı yaşam biçiminde ve bu yaşam biçimine yön veren akılcı eğitimde olduğunu anlamıştı.  Cumhuriyeti kurduktan sonra bütün gücüyle toplumu Batılı çizgiye getirmek için mücadele etti. İsmet İnönü hariç, en yakınındaki arkadaşları bile ona karşı çıktılar. 1925’teki Halidi Nakşibendi Şeyh Sait ayaklanması dışarıdan İngiliz desteği ve içeriden de devrim karşıtlarının (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası örgütlerinin)  gericilere verdiği moralle başlatılmıştı.

Ama o, bugün gardırop Atatürkçülüğü diye alaya alınan kıyafet devrimi dahil toplumu tamamen Batılı bir kimliğe büründürecek devrimleri başardı.

Kimse bana, “Atatürk Batılı değildi, o çağdaş uygarlık seviyesini hedef almıştı.” demesin. Orada sözü edilen çağdaş uygarlık, Batılı milletler tarafından geliştirilen ve küreselleşen uygarlık idi. Batılı uygarlık dışında, özellikle bilim ve teknolojide yaratılmış özenilen bir uygarlık yoktu. Atatürk, uygarlık derken de kesinlikle bilim ve teknolojiyi hedefliyordu. Ve elbette bilime-akla uygun yaratılacak yeni toplumu… Ki Atatürk o toplumu da iyi kötü yaratmıştır.

YA EMPERYALİZM?
Batı işi emperyalizm bugün de varlığını sürdürüyor. Öyleyse Atatürk Batı uygarlığı derken emperyalizme teslim olmaktan mı söz ediyordu?

Böyle düşünenler, siyasi ve ekonomik tarihi doğru okuyamayanlardır. Öncelikle belirtelim ki Batı emperyalisttir ama çok daha öncesinde de Doğu sömürgecidir. Türklerin kaderini etkileyen Emevi ve Abbasi devletleri sömürgeci devletlerdir. Osmanlı Devleti bu geleneği sürdüren sömürgeci bir devlettir. İlk Türklerin yurt edinip yurt yaptığı Anadolu’yu bile devşirme Osmanlı yönetimi sömürgeleştirmiştir.

Avrupa ve sonra ABD, sömürgecilik yoluyla kendi toplumlarını ve yönetici tabakaları zenginleştirme yöntemini uyguladılar. Eski sömürgeciliğin sermaye ihracına da dayanan bu yöntem, Batı uygarlığının bizzat kendisi değildir. Batılılar, bilimde ve teknolojide yakaladıkları üstünlüğü, Doğu’yu sömürmek için kullanmışlardır.

Mustafa Kemal, bu sömürgeciliğe karşı ilk başarılı mücadeleyi yürütmüştür. Ama o, Batı’nın bu gücü nereden aldığını düşünmüş; işin akıl-bilim-teknoloji kanalı olduğunu anlamış ve bunun merkezinin de Batı olduğunu deneyimle yeniden yeniden öğrenmiştir.

200 sene boyunca sürekli yenilmiş, teknolojisi çökmüş, üretimi dibe vurmuş, cehalet ve yoksulluk elinde perişan edilmiş bir toplumu, o yoksulluk içinde yağa kaldırmanın yolunu da Batılı olmakta bulmuştur. Batı, emperyalizmi üreten bir iklim olmasına karşın; Atatürk, uygarlık ile emperyalizmi birbirinden ayırmasını bilmiştir.

İRAN-AFGANİSTAN
Mustafa Kemal, elbette ki sömürgeciliğe karşı direnişin sembolüdür. O, Türkiye gibi İran’ın ve Afganistan’ın da bağımsız olmasını çok istemiştir. Bunun başarılabilmesini de bu toplumların yaşam biçimlerinin vahiyci (dinci) ideolojiden kurtarılmasında görmüştür.  İran yönetimine, Afgan kralına önerileri bu yöndedir.

Yani Atatürk, sömürge ülkelerindeki geleneksel yaşam biçimini asla onaylamamış; bu değiştirilmeden toplumların tam olarak kurtarılamayacağını vurgulamıştır.

Bugün Afganistan’a egemen olan Taliban, asla bir antiemperyalist hareket olamaz. ABD ister bölgeyi karıştırmak için çekilmiş olsun, isterse yenilerek çekilmiş olsun; fark etmez. Bu ülkeye egemen olan Taliban; yaydığı ideoloji ile bölgeyi emperyalist saldırıya açık hale getirmektedir.

Taliban’ın vahşi cinayetler estirerek yarattığı dehşet ikliminden faydalanıp Afganistan’a hakim olması, uygarlığın yerel bir yenilgisidir.

Bu cinayet ve vahşet hareketini Türk Kurtuluş Savaşı’na benzetmek; koyun keser gibi kendi yurttaşını kesen Taliban cinayetlerine bir biçimde ortak olmaktır.

Unutulmasın ki bu vahiyci ideolojinin vahşi temsilcileri, oradan Türkiye’yi bile olumsuz biçimde etkileyecektir. Erdoğan iktidarının tek adamcı iç politikası zaten Taliban’a benzer bir ideolojiyle yürütülmektedir. Dış politikada da bu İslamcı teröristleri koruma dürtüsü baskındır. Bunun en somut örneği Suriye’nin İdlib kentine doluşan IŞİD militanlarına yaratılan koruma şemsiyesidir.

İktidar destekçilerinin yakında Suriye’de on binlerce sivili vahşice katleden bu cihatçı teröristleri de “Antiemperyalist mücadele veriyorlar”  diye överlerse şaşırmayın.