Bütün dünyayı saran bu Corona virüsü er geç yok edilecek.

Dünya bundan daha büyük belalar gördü.

Hem de daha geri dönemlerde…

Veba salgınını görmedik ama kitaplardan okuyoruz… Bir girdi mi kasıp kavururdu.

İstanbul’da ikide bir esen veba rüzgarında binlerce insan can verirdi.

Bu salgınla ilgili tarihten topladığım bilgileri, “ESİRCİLER HANI” adlı romanımda bir öykü biçiminde yazmıştım.

Osmanlı efendiler, halka, “Allah’ın dediği olur. Kaderinde yazılmışsa vebadan ölmek, ölürsün!” diyorlardı. Halk da kadere inandırıldığı için bu sözleri gerçek sanıyordu. Ve kadere inanç yüzünden kırılıp gidiyorlardı.

Çünkü vebaden ölmek kaderi hep yoksul kesimleri buluyordu…

YOBAZLIK VİRÜSÜ

Coronanın hakkından geleceğiz, emin olun. Telaşa kapılıp hayatınızı karatmayın. Önerilere dikkat etmek yeterlidir.

Ama Türkiye’de asıl öldürücü virüs, yobazlık virüsüdür.

Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçen bu virüs ülkemizi şimdilerde kasıp kavuruyor.

Büyük Atatürk, yeni devleti kurduktan sonra mikroplara karşı savaş açmıştı. Trahomu, belsoğukluğunu, sıtmayı yenmişti. Bu dönemde yobazlık mikrobunu da temizlemişti.

Gel gör ki sonraki dönemde bu mikrop yeniden üretildi. Yine halk tabakalarının arasına yayıldı.

Bugün de mikrop üretim merkezi olarak Halidi zihniyetli tarikat merkezleri çalışıyorlar. İskenderpaşacı, İsmailağacı, Erenköycü, Menzilci, Işıkçı, Süleymancı gibi odaklar, yobazlık virüsünü Türkiye’nin her yanına üfürüyorlar.

Bunlar yetmediğinden vakıf adı altına saklanan tarikat zihniyetli AKP örgütleri üretildi. Meşhur Ensar, TÜRGEV, TÜGVA, Okçular Vakfi vb… böyle oluşturuldu.

Bu örgütlenmelerin baş yöneticisi ise başımızdaki AKP iktidarları oldular… Bu öldürücü örgütlenmeleri ve AKP ile ilişkilerini TARİKAT KUŞATMASINDAKİ TÜRKİYE /Halidi Cehennemi adlı kitabımda ortaya koydum. Aynı konuyu gazeteci Murat Ağırel de işledi ve SARMAL adlı kitabını yayımladı. Onun tutuklanma nedenlerinden birisi ve aslında başta geleni budur. ODA TV’deki Barış’lar da şeyhlerini neredeyse Allah yerine koyan Menzil tarikatının işlerini anlatan METASTAZ adlı kitapları yüzünden işaretlenmediler mi?

***

Yobazlık mikrobu bedenimizden önce aklımızı, bilincimizi, duygularımızı, insanlıkçı özelliklerimizi zehirliyor, öldürüyor. Bu virüse kapılanlar, ortalıkta ölü bedenler olarak dolaşıyorlar. Bunlara, Yaşayan Ölüler demek bile mümkün…

Türkiye’yi yaşayan ölüler ülkesi olmaktan çıkartabilmek için tarikat diktasına dayanan bu iktidarı başımızdan göndermek şarttır. Bu iktidarın, gidişini engellemek için karşımıza savaş senaryoları ile çıkmalarına bu millet prim vermeyecektir.

Her yerden darbeci imal etmeye çalışan savcı beyler için not: İktidarı göndermek derken elbette ki demokratik yoldan yani seçim yolundan söz ediyorum.

UMREYE GİDENLERE YUNUS EMRE DİYOR Kİ
“Yunus Emre der, Hoca!

İstersen var bin Hacc’a

Hepisinden iyice

Bir gönüle girmektir”

Umreye giderek Cennet bileti alacağını sanan kardeşlerimiz bilsinler ki Allah hiçbir yere kondurulacak gibi değildir. Öyleyse Hacc demek, bir insanın kalbine yolculuk etmek yani bir kalp kazanmaktır.

Bu gerçeği başta büyük ozanımız Yunus Emre olmak üzere, İslam kültürünün ulu kişileri de söylemişlerdir.

İşte tarikat mikrobu bizim halkın arasına yayılınca, dinin ana ilkeleri unutturulmuş, şekil ibadeti ile kitleler özden uzaklaştırılmıştır.

Ululara göre, bir yoksulu giydirmek, bir acı doyurmak bin kez Hacc’a gitmekten daha üstündür.