Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadrolar, ülkenin “ırk” veya “din-mezhep” kimliklerine göre parçalanmaması için millet kavramını temel aldılar. Bu, aynı zamanda laik bir toplum kurulması için kaçınılmazdı. Böylece yeni yetişen kuşaklara, “Türklük, çalışmak ve çağdaşlık” duyguları aşılandı. Bunun en önemli araçlarından birisi de “Andımız” idi.

Andımız’a ülkedeki iki kesim karşı çıktı: Birincisi, ülkeyi millet devleti değil de din-mezhep devleti yapmaya çabalayan Halidi-Nakşibendi tarikatlar ile bunların siyasetteki uzantıları…

İkinci grubu ise Kürtçü-bölücü örgütler oluşturdu.

HİZBULLAH DEVREDE
Halidi-Nakşibendi tarikatların ürünü olan AKP, iktidara geldikten sonra milli değerlere karşı yıpratma çalışmalarını başlattı. Bu süreçte FETÖ-CIA-AKP birlikteliğinde yürütülen Ergenekon ve Balyoz operasyonları, askeri casusluk-donanma kumpasları ile medyaya yönelik yıkım operasyonları yapıldı.

Türkiye’yi AKP demir pençesine alınca, ideolojik saldırılarını derinleştirdi. Bu dönemde yanında hem tarikatlar vardı hem de Çözüm Süreci üstünden PKK…

Tam burada Hizbullahçılar yeniden ortaya çıkarak Türkiye Cumhuriyeti ile yürüttükleri ideolojik mücadeleyi AKP eliyle hayata geçirmeye başladılar.

2000’lerin başında korkunç cinayetlere imza atan Hizbullah, polis operasyonları ile çökertilmiş, öncüleri hapse atılmıştı. AKP iktidara geldikten sonra bunlar kendilerini sivil toplum kuruluşu adı altında yeniden şekillendirdiler. Silahları yoktu artık ama düşünce ve ideoloji eskisi gibiydi. Silahları yoktu, çünkü buna gerek duymuyorlardı. Ne isterlerse AKP eliyle yaptırabiliyorlardı.

İşte bu isteklerden birisi de okullardaki Andımız’ın kaldırılması idi.

Bununla ilgili bilgi ve belgeleri “TARİKAT KUŞATMASINDAKİ TÜRKİYE/Halidi Cehennemi” isimli çalışmamızda ortaya koyduk. Hem de belgeleri Hizbullah kökenli örgütlerin internet sitelerinden alarak.

Hizbullah son versiyonlarından Özgür-Der bakın ne istemiş AKP’den:

“Hala hiç utanmadan küçücük çocuklar okul kapılarında her sabah yalan söylemeye zorlanmakta, faşizan antlarla, marşlarla kimliksizleştirilmeye çalışılmaktadır. Kürt illerinin hepsinde şehir girişlerine kondurulmuş devasa yazılarla halka mutlu ve onurlu olabilmek için "Türküm" demek gerektiği dayatılmaktadır. (…)Kalıcı çözüm ancak İslam'ın kardeşlik ve adalet anlayışının siyasi yapıdan sosyal ilişkilere kadar her düzeyde yaygınlaşması ve bilince dönüşmesiyle gerçekleşebilir. Bu ise mutlaka ulusalcı temelde örgütlenen laik dikta düzeni ile köklü bir hesaplaşmayı gerektirir.”

Hizbullahçılar bununla da kalmayıp AKP iktidarlarından ne istediklerini şöyle açıkladılar: “Genç beyinlerin militarist bir tarzda yönlendirilmesinde araç olarak kullanılan ulusal marş, ant, tören ve benzeri ritüeller terk edilmelidir. Eğitim binalarında, araçlarında ve müfredatında kişi putlaştırılmasına yönelik yaklaşımlar terk edilmeli.”

İnsanları domuz bağıyla bağlayıp diri diri betona gömenlerin Türk eğitimine militarist demesi en büyük oyunlardan birisi değil midir? Bütün yıkıcı bölücü örgütler bu projelerini “demokrasi, insan hakları, inanç hürriyeti” yalanları altında saklamadılar mı?

İşte Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarları bunların isteklerini yerine getirdi ve okullarda andımızın okunmasını yasakladı.

Eğitimciler bu yasağa karşı dava açtılar, yargı, AKP yasağını kaldırdı. Ama bu ülkenin Milli Eğitim Bakanı “Andımız”ın okutulmaması için yeniden yargıya baş vurdu. İş Danıştay’a gitti. Siyasetin sıkı denetimindeki Danıştay ise eski kararının tersine karar vererek Andımız’ın okunmasını yasakladı.

MHP VE BURADAKİ ÜLKÜCÜLER SEVİNEBİLİR
Emperyalizm böyledir. Bir ülkede eğer dinsel değerler yozlaştırılacaksa o işi dinci gösterilen bir partiyi iktidar yaparak onun eliyle yürütürler. Bugün Hz. Muhammet Müslümanlığına ters ne kadar sapma var ise “Müslümanlık budur!” diye yapılmıyor mu?

Türk düşmanlığı da din-iman üstünden yürütülüyor. Amaç, ulusal birliği parçalayıp mezhepçi ve ırkçı (etnik) yapılanmaları üste çıkarmak

İşin acı yanı, Türk düşmanlığını politikasının temeline yerleştirmiş olan AKP’ye en büyük desteği güya Türkçü olan MHP veriyor. Burada kendilerine Ülkücü diyenler, bu yıkıma karşı ağızlarını açıp tek kelime edemiyorlar.

Hizbullahçılar, okullarda ve kültürde Atatürk’ün tanıtılmasını putçuluk gösterip yasaklanmasını istiyorlar; asrın liderimiz Erdoğan, hay hay diyor; madalyalardan Atatürk görüntüleri kazınıp atılıyor; “Devletin Sahibi Devlet Bahçeli” gıkını çıkartamıyor.

Gerçekten içim yanıyor…

Ya muhalefet partileri?

Onların da bu konularda fazla ses çıkarmamaları anlamlı değil mi?

Unutulmasın ki Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türk kimliğine saldırı, laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırıdır.

KADIN DÜŞMANLARI BAŞARIYOR
Bugün İstanbul Sözleşmesi diye bilinen “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Sözleşmesi” imzalandığında buna ilk isyan edenler yine bu Hizbullahçılar olmuştu.

Sonrasında, AKP’nin elindeki MEB bu sözleşmeyi devre dışı bıraktı.

Daha acısı YÖK Başkanı Yekta Saraç bu sözleşmenin Türkiye’nin bünyesine uymadığını söyleyerek Hizbullahilere katılmış oldu.

Ve sonunda AKP döndü dolaştı Hizbullah’ın bu isyanına hak verir noktaya geldi. Bütün gericiler, “İstanbul Sözleşmesi kaldırılsın!” diye bağırıyorlar. Ne yazık ki kadını horlayan bu tutum yüzünden kadın cinayetleri artıyor. Bazı türbanlı siyasi kadınlar, “Ne yani erkekler de öldürülüyor!” diyerek bu vahşi erkek düzenine kurşun taşıyorlar.

Türkiye bu zihniyeti de bu yönetimi de hak etmiyor, etmiyor.