Türkiye’yi AKP’nin demir yumruğu altına sokan operasyonlarda ilk işareti hep MHP Lideri Devlet Bahçeli verdi.

Başımıza bela olan ve ülkeyi tek kişinin emrine sokan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni o gündeme getirdi. Sonrasını biliyorsunuz.

Son olarak da hükümetin yaptığı işlerin anayasaya uygun olup olmadığını denetleyen Anayasa Mahkemesi’nin (AYM)yeniden yapılandırılmasını istedi. Bunun anlamı, bu mahkemenin AKP iktidarının yanlış işlerine dur demesini önlemekti.

Ama AYM’ye dokunulmasını halk istemiyordu. Bu mahkemenin yandaş medya kullanılarak kötü gösterilmesi gerekiyordu.

İşte burada devreye AYM içinden bir üye devreye sokuldu: Engin Yıldırım…

Bu üye durup dururken “Anayasa Mahkemesi’nin ışıkları yanıyor!” diye bir mesaj attı.

İktidar kanadı tam bunu bekliyordu. Çünkü, bu mesaj, “Genelkurmay’ın ışıkları yanıyor!” biçimindeki darbe girişimini çağrıştırmaktaydı.

Başladılar feryada… Kendilerinin darbe ile tehdit edildiğini söylemeye başladılar. Anayasa Mahkemesi’ne yüklendikçe yükleniyorlar.

Muhalefetin başvurularını büyük ölçüde reddeden AYM’nin muhalefete hizmet eden darbeci bir kuruluş gibi gösterilmesi, tamamen bir oyundur. Çünkü bu AYM üyelerini görevlendiren cumhurbaşkanları AKP’lidir. Bunlar partilerine en uygun isimleri adaylar arasından seçerek AYM’ye atamışlardır. İşte Engin Yıldırım da böyle birisidir.

Anayasa Mahkemesi’nin kararları sıradan yerel mahkemeler tarafından çiğnenirken (Örneğin Enis Berberoğlu kararı…) bu zat-ı muhterem sesini çıkarmamış ama darbe çağrışımı yaratarak kışkırtıcılık yapmıştır. Bu üye, demokrasinin son kalıntısı durumundaki AYM düşmanlarının eline koz verdiği için orada kalmayı hak etmemektedir. Bıraksın o koltuğu gitsin bisiklet sürsün…

TANRI ÜLKEMİZİ CUMHURCULARDAN KORUSUN
AKP Lideri Erdoğan grup konuşmasında dedi ki: “Cumhur ittifakının kaderiyle ülkemizin kaderi birleşmiştir.

Yani AKP ve MHP var ise Türkiye Cumhuriyeti var olacak, onlar olmaz ise bu devlet olmayacak…

Verdiği hava bu…

Bu havayı bir zamanlar iktidar gücünü elinde tutan rahmetli Adnan Menderes veriyordu. Rahmetli Süleyman Demirel 1970’lerde bu havadaydı. Turgut Özal’ın hali de öyleydi…

Demokrat Parti gitti, Adalet Partisi gitti, Anavatan Partisi gitti ama Türkiye Cumhuriyeti güçlenerek varlığını sürdürdü.

Hiç merak etmeyin AKP de gidecek ama bu devlet sonsuza değin yaşayacak…

Gök Tanrı, Türk’ü de onun en büyük devletini de siyasal dinci iktidarların saldırısından korusun…

REZİLLİK
CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’na verilen cezanın anayasaya aykırı olduğunu AYM karara bağladı.

Ama cezayı kesen mahkeme bu karara karşı direndi.

Bir yerel mahkeme o gücü nereden alır da “Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararı tanımıyorum!” anlamına gelen karar üretebilir?

Gerekçe açık: O yerel mahkeme AKP’nin istediği biçimde ceza vermişti. İktidarın istediği yönde o kararında direndi.

Yani, bazı mahkemelerde yargıç koltuğunda bağımsız yargıçlar değil, parti elemanları oturuyor.

Peki AYM’ye karşı direnen yargıçlar hakkında Hakimler ve Savcılar Kurulu bir soruşturma açar mı?

Hiç sanmıyorum… O kurul da doğrana doğrana parti organı haline getirildi.

İşte vesayet budur. Hukukumuz AKP vesayeti altında inim inim inlemektedir.

SAYIN BAHÇELİ DÜŞÜNSÜN HELE…
MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye gelecek olursak… Kendisi, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na laf yetiştireceğine Çin zulmü altında inleyen Uygurlar konusunda dünya devletlerinin imzaladığı kınama bildirisine neden Erdoğan’ın imza attırmadığını sorgulasın… Neden “İstiklal Harbinde keşke Yunan galip gelseydi!” diyen hainin arkasından taziye mesajı yayımlayan kişiyi 2023 için bile kendi cumhurbaşkanı adayı yaptığını bir düşünsün…

Neden o 2023 adayının Türk Cumhuriyetleri birliği için değil İhvancı İslam birliği için enerji harcadığını düşünsün.

Sayın Bahçeli, cumhurbaşkanı adayının neden Irak Türkmenlerine, Suriye Türkmenlerine Suriyeli İhvancı Araplara yapılan yardımın onda birisi kadar bile yardım etmediğini düşünsün?

Bunları Sayın Bahçeli düşünmese bile AKP’den çıkarı olmayan milyonlarca MHP’linin düşündüğünü iyi biliyorum.