Karanlık ile aydınlığın savaşı ezelden ebede değin sürüyor. Bu savaş gerçekten bir savaş mıdır? Ve savaş dediğimiz şey her zaman olumsuz bir anlama mı sahiptir? Derin felsefî izahlara girişmek elbette mümkün. Ne var ki her felsefî izahın karşısında yeni bir izaha daha yönelmek olasıdır. Kim bilir belki de savaş zıtların birliğinden doğan ve ilerleme için kaçınılmaz olan bir mücadele halinden başka bir şey değildir.

Gerçi pek çoklarınca karanlık izafîdir. Işıksızlığın adıdır; kendi başına bir varlığı söz konusu değildir. Lakin karanlık ve aydınlık, çağlar boyu aynı zamanda iyilik ve kötülüğün, gerçek ile yalanın, doğru ile yanlışın da simgesel ifadesi olmuştur. Çoğu kez karanlık olumsuzu, aydınlık olumluyu temsil etmiştir. Tersi durumlar da söz konusudur. Karanlığın övgülendiği ve aydınlığın yerildiği hususlar da vardır. Aydınlığın yerilmesi meselesi için belki, sırların zamanından önce ifşa edilip gün ışığına çıkması durumu örnek verilebilir. Yine söz gelimi, saklanmak isteyen biri için de aydınlık kötüdür. Zira aydınlıkta saklanmak zordur.

Konuya ilk yaklaşım anında neredeyse herkes karanlığı olumsuz, aydınlığı olumlu görür. Fakat bununla birlikte tekraren ve daha açılayıcı olarak ifade edelim ki karanlığı öven ve onda erdem, doğurganlık, gizem ve çekicilik bulan idrakler de mevcuttur. Bilindiği üzere karanlığın rengi siyahtır. Siyaha dair söylenenler ve yazılanlar hep olumsuz anlam mı içerir? Elbette ki hayır… Siyahı asaletle özdeşleştiren ve yücelten yaklaşımları yabana atmak mümkün değildir. Siyah aynı zamanda bağrında nice gizemleri barındıran gecenin rengi olarak doğurganlığı da çağrıştırmaktır. Güneşi ve onun getirdiği ışığı doğuran gece değil midir? Hatta her çocuk önce annesinin karnındaki karanlıkta var olmaz mı? Kur’an’da bu konuda üç karanlık evreden bahsedilir. Konuya ilişkin Topluluklar Bölümü 6. Söz / Zumer Suresi 6. Ayet şöyledir:

“…Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, bir yaratışın ardından diğerine çevirerek yaratmaktadır…”

Bu ve başkaca durumlardan da anlaşılacağı üzere bazı alanlarda karanlık ışığın ve aydınlığın mayalandığı, döllendiği evreleri de ifade etmektedir. Burada olduğu gibi söz gelimi bir çocuğun karanlıktan aydınlığa ulaşması, anne karnından dünyaya gelmesidir. Her gecenin bir gündüze gebe olması da böyledir. Gece karanlıktır ve gündüz aydınlıktır. Ama gündüzü doğuran gecedir. Öyleyse kim der ki karanlık ve siyah kötüdür?

Bir başka yoldan izah edecek olursak, karanlık, bir işin oluşum aşamasıdır. Aydınlık ise oluşumun tamamlanıp sonucun açığa çıktığı evredir.

Sufî gelenekte kişinin bir pire ikrar verip yola girmesi de bu kapsamdadır. İkrar vermeden önceki hali bir oluşum halidir. İkrarlı kişi ise pirin ışığı ile aydınlanmış kimsedir. Aslında hakkın rızasına uygun bir yaşam sürüp ruhunu hakka teslim eden kişi de hakka yürümek suretiyle ışığa varmaktadır. Zira Tanrı, Işık Bölümü / Nur Suresinde de belirtildiği üzere göklerin ve yerin sonsuz ışığıdır.

Aşığın maşuğuna ulaşması da nurunun tamamlanmasıdır. Gurbet karanlıktır ve vuslat karanlığın doğurduğu ışıktır.

“…Ey sevgili,
En sevgili,
Uzatma dünya sürgünümü benim…
diyen şair Sezai Karakoç Hakk’a vuslat ile ışığının tamamlanması için ne kadar da görkemli bir duayı şiirleştirmiştir aslında…

Sözü yine Kur’an’a bırakalım;

“Onlar, ağızlarıyla Allah’ın ışığını söndürmek isterler. Andolsun ki inkârcılar istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Dizi Bölümü 8. Söz / Saf Suresi 8. Ayet)

“…Rabbimiz ışığımızı tamamla ve bizi bağışla. Çünkü senin her şeye gücün yeter.”

(Yasaklama Bölümü 8. Söz / Tahrim Suresi 8. ayet.)

“ Tanrı göklerin ve yerin ışığıdır…” (Işık Bölümü 35. Söz / Nur Suresi 35. ayet.)

O halde bilelim ki insanlık ne zaman şirkin karanlığına düşerse mutlaka tevhidin aydınlığına gebedir. Tevhidin zuhuru engel tanımaz. Tevhid, Muhammedî İslam’dır. Emevî Müslümanlığının şirkinden Muhammedî İslam’ın tevhid aydınlığına çıkışımız kesindir.

İslam’ı tutsak alan günümüz cemaat ve tarikatlarına dahası bütün mezhepsel oluşumlara karşı tevhid zemininde Muhammedî İslam’ı yeniden yükselteceğiz.

İmran Ailesi Bölümü 103. Sözde / Al – i İmran Suresi 103. Ayette denildiği gibi; “ Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp ayrılığa düşmeyen…” kimseler olarak barışı, kardeşliği, adaleti ve birliği Muhammedî İslam’ın kuşatıcılığında yaşayacak ve yaşatacağız.

Zira Allah’ın vaadi var; Allah ışığını tamamlayacaktır!

Işık, sevgi ve dua ile…