Adnan Oktar, adeta çete yapılanması içinde gençlerimizi zehirleyen, onları amaçları doğrultusunda kullanan şizofren biriydi.

Gerek ilk baskısı 2004 yılında yapılan Tarikat, Ticaret, Siyaset ve Cinayet adlı kitabımda gerekse 2017’de yayınlanan genişletilmiş yeni baskısında, “Adnan Oktar grubu”nu şöyle kaleme almıştım:

“Bu grubun gelişip büyümesinde, Atatürkçü olarak lanse edilen bazı isimlerin gayreti büyük bir rol oynuyordu. 1990 yılından bu yana bu grubun toplantı ve faaliyetlerinin değişmez isimleri arasında; Türkan Saylan, Toktamış Ateş, Reşat Kaynar, Nurettin Tarakçıoğlu, Süreyya Hiç, Cemal Kutay yer alıyordu.

Gen-Pa Yönetim Kurulu Başkanı Zeynel Abidin Erdem’de Adnan Oktar grubunun toplantılarına iştirak edenler arasında yer alan isimler arasındaydı.

Ziyaretçilerin arasında kimler yok ki, koca koca generaller, bakanlar, belediye başkanları, siyasiler, milletvekilleri...

Siyasi parti başkanları...

Adnan Oktar grubunun toplantılarına katılan Türkan Saylan, ‘Kadın cinsel obje olarak kullanılıyor’ diyor ve ekliyordu: ‘Evlilik şirket kurmak gibi bir şeydir, noterden tasdiklenmesi gerekir.’

Ne gariptir ki, üç aşağı beş yukarı aynı sözleri Abdurrahman Dilipak da Refah Partisi’nin toplantılarında söylüyordu.

Adnan Oktar’a bağlı, ‘Bilim Araştırma Vakfı’nın gençlerini karşısında gören Ord. Prof. Dr. etiketli Reşat Kaynar, ‘Hayatımın en güzel günlerinden birini yaşıyorum’ diyordu.

Dilipak’la ele ele göz göze olan, Fetullah’ı her fırsatta yere göğe sığdıramayan Atatürkçülerden(!?) Toktamış, Atatürk’ü, heykellerin gerisinde, insan olarak ele almak gerektiğini söylüyor ve şöyle devam ediyordu:

‘O’nun sıradan bir insan olduğunun en önemli delili doğum gününün bilinmemesidir.’

Yine Anıl Çeçen, Adnan Oktar ve kediciklerin devamlı ziyaretçilerindendi.

Said-i Nursi ya da asıl adıyla Kürt Said’in en büyük hayranlarından Cemal Kutay ise şu sözleri ile Adnan Oktar grubunu övgüye boğuyor, Genelkurmay’ın kendisine verdiği ödülü ne denli hak ettiğini bir kere daha belgeliyordu:

‘156 kitap sığdırdığım bu uzun hayatımın son günlerinde, Atatürk’e sahip çıkan bir gençlik görmenin mutluluğu içindeyim..’

Finali her zaman olduğu gibi Kürt Said’in bir başka hayranı Demirel gerçekleştiriyor, Adnan Oktar’ın Bilim Araştırma Vakfı’nın gençlerine;

‘Ülkeyi kurtarmak için peşime düşün’ diye çağrı yapıyordu."

Oysa çok açıktı;

Adnan Oktar, Mason localarının ve İsrail’in desteği ile İslam dinini kullanarak oluşturduğu şantaj çetesinin başıydı.

Kitabımda bunları belgeleri ile yazınca, Oktar taaaa Edirne Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtı.

Ben Aydın’daydım, kendisi İstanbul!..

Uyanık ya, benim Aydın’dan Edirne’ye gidemeyeceğimi hesapladı.

Böylece kolayca davayı kazanacaktı.

Benden binlerce lira alacaktı.

Cezaevinde benim paralarla rahat edecekti.

Öyle ummuştu.

Ancak, olmadı.

Olamadı.

Mahkeme talebini reddetti.

Adeta “başka kapıya” dedi.

Adnan’ın hayali suya düştü.