Bir zamanlar halkevlerinin yayın organı Ülkü dergisiydi. Şubat 1933 ile Ağustos 1950 tarihleri arasında yayımlandı. Yazarları; Mehmet Fuat Köprülü, Recep Peker, Tahsin Banguoğlu, Suut Kemal Yetkin, Ahmet Kutsi Tecer ve Ahmet Hamdi Tanpınar’dı.

Cumhuriyet’in kuruluşunun yüzüncü yılına üç kala, 97'nci yılı, burada siz değerli okurlarımla birlikte kutlamak heyecan verici. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük Atatürk’ü dünya yazarı Tanpınar’ın çok değerli bulduğum -bildiğim kadarıyla üzerinde durulmamış, dikkate alınmamış belki de hiç öne çıkarılmamış- görüşleriyle anmak bugünün ayrıcalığı olacak.

Tanpınar’ın "Atatürk" başlıklı on sayfalık uzun makalesinden metnine sadık kalarak alıntılar yapacağım. Okuyacağınız birkaç paragraf, makalesinde ifade ettiği hayranlığın yalnızca bir parçası. Metnin tamamına ve Atatürk üzerine öteki makalelere Yaşadığım Gibi adlı kitapta ulaşabilirsiniz.

"Atatürk gibi millî varlığın her alanında yaratıcı eserler bırakan, dehâsının mûcizesiyle bütün millî hayatı yoğurup dirilten bir insandan bahsetmek daima güç bir şeydir. Çünkü Atatürk’ten bahsetmek, fânilerin diliyle bir mûcizeler zincirini anlatmak demektir."

" Hiç bir hayat onunki gibi zengin ve dolu olmamıştır. Hiç bir eser, altı yıl önce aramızdan çekilip gitmesine ağladığımız büyük insanınki kadar şaşırtıcı, ilk bakışta kavranması daima güç, bununla beraber son derece aydınlık olmamıştı."

"Atatürk bu mücadeleyi kendi nefsi için değil, bir milletin hayatı için yapmış ve ondan muzaffer olarak çıkmıştır. Onun için Türk milletinin millî kahramanıdır. Bugün kendi yurdumuzda hür ve müstakil, yaşama haklarımıza sahip, toplu ve nefsimize karşı saygıyla, güvenle dolu yaşıyorsak bu, onun milletimizin talihine karşı kazandığı zafer sayesindedir."

"Kahraman kelimesinin mânasını duyabilmek için onun hayatını görmek ve üzerinde düşünmek yeter. Şimdi bu hayatın bir noktasına işaret etmek isterim: Bu dehâ, etrafındaki olaylarla beraber, âdetâ bazı panzehirler, insanlığa teselli, ümit ve şifa veren bazı büyük, kurtarıcı fikirler gibi, onların cevherinden doğmuştur, diyebilirim."

"Denebilir ki Atatürk’ün dehâsı, milletine gerçekten hizmet edebilecek bir çağa geldikten sonra, millî hayatı tehdit eden tehlikeler nisbetinde büyümüş, gelişmiştir."

"Onu her hangi bir büyük kumandan, büyük ve başarılı bir politika adamından daha üsütün, çok üstün, çok yaratıcı yapan şey, bir tek adamın zekâsını bir milletin hayatında bu kadar şümullü bir merhale haline getiren cemiyet meseleleri üzerinde kendi kendisini böyle teksif etmiş olması, bütün varlığını onların emrine vermesi, şahsiyetini onlarda idrâk etmesidir."

"Vatanının, milletinin, insanlığın ıztırabını şahsî bir tecrübe ve talih gibi yaşadığı içindir ki Mustafa Kemal bir kahramandır. Bu tecrübeyi şahsî dehâsıyla bir kurtuluş kapısı yaptığı için de eşsizdir."

"Mustafa Kemal’de mühim olan bir hususiyet de budur. O, en çaresiz kaldığı zamanlarda bile iktidar mevki’i ile pazarlığa girmemiş, hiç bir suretle beğenmediği fikirlere taviz vermemiş, müspet harket halinde olmadığı zaman açık ve daima haklı bir itiraz halinde yaşamıştır."

"İstiklâl Savaşı, bir muharebe olması sıfatiyle, bütün diğer muharebelere benzer. Fakat onlardan bir noktada ayrılır: Çünkü behemehal kazanılması lâzım gelen bir muharebe idi. Bu oyun, uçurum kenarında ya ölüm, ya kurtuluş diyerek oynanıyordu. Onun içindir ki, zamanın akışı içinde şöyle bir ârıza, geçici bir hal değildi. Ya bir başlangıç, yahut kati ve ümitsiz bir son olabilirdi… Kazanıldı. Gelecek hayatın başlangıcı oldu. Vatan yeniden kuruldu."

"Fakat Atatürk İstiklâl Harbi’ni kazanmakla kalmadı; o kadar güçlükle ve imkânsız şartlar içinde gerçekleşen istiklâl ülküsünden sonra yeni ve içtimaî mücadele geldi. Sırtından Gazi Müşir Kemal üniformasını çıkardığı günden itibaren Türk millet yeni bir Mustafa Kemal ile, İnkılâpçı Mustafa Kemal ile karşılaştı."

"İlk işi, kurtarılan vatanın gelecek zaman içindeki emniyetini kuracak olan Cumhuriyet rejimi, bu inkılâpların başında gelir. Sonra birbiri ardınca geniş dünya ile aramızdaki duvarlar kalkar, yavaş yavaş Türk millet muâsır hayatın içinde kendini idrâk eder oldu."

"Bugünün Türkiyesi, şerefli insanların yurdu, en son ferdine kadar yaşama azmine sahip iman kalesi Türkiye, işte birbirini tamamlayan bu çift çalışmanın mahsûlüdür."

"Nihayet 1938’de, bu mûcizeli insanın fâni hayatı sona erdi. Onun için öldü demek biraz güç, hattâ mânasız bir şeydir. Bütün hayatında topluluğa bu kadar inanmış olan bir ruh, elbette ki, o topluluğun manevî hüviyetinde ebediyyen yaşayacaktır."

H. Tanpınar, "ATATÜRK", Ülkü, Kasım 1944