Önce Yeniçağ gazetesinde Murat Ağırel yazdı. Başlığı “Milyarlar havada uçuşuyor... Altı milyar iki yüz on altı milyon TL” idi.

İşte Murat’ın niçin tutuklanıp hapis cezasına çarptırıldığını gösteren bir haber daha… Yani arı kovanına çomak sokmuş. Murat Ağırel, devlet kuruluşlarından ve bakanlıklardan “kâr amacı gütmeyen kuruluş” adı altına saklanan bazı kuruluşlara 6 milyar 216 milyon lira aktarıldığını, bu muazzam paranın kimlere verildiğini soruyor.

Bu konuyu İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na sorup cevap istedi. Evet; kimdi bu devlet kesesinden beslenen kuruluşlar? Bunları, millete niçin açıklamıyordular?

İSTANBUL VE ANKARA GİDİNCE İŞ HAZİNEYE YÜKLENDİ
“Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar” şemsiyesi altına sakladıkları bu kuruluşları başımızdaki iktidar topluma açıklayamaz. Açıklarlarsa, devlet kasasından tarikat örgütlerinin veya tarikat zihniyetli derneklerle vakıfların beslendiği ortaya çıkacaktır.

Bunun en açık örneğini AKP’li belediyelerde görüyoruz. İstanbul Belediyesi AKP’nin elinde iken buradan tarikatlara ve bu zihniyetli dernek-vakıflara yüz milyonlarca liralık kaynaklar aktarıldı; kamu arazileri peşkeş çekildi. Bu uygulama Türkiye’nin her yerine yayıldı. Bunların belgelerinin bir kısmını “TARİKAT KUŞATMASINDAKİ TÜRKİYE/Halidi Cehennemi” adlı çalışmamızda dile getirdik. TÜRGEV, Ensar Vakfı, TÜGVA, İlim Yayma Cemiyeti/Vakfı, Okçular Vakfı vb… gibi yüzlerce örgüt tam bir tarikat zihniyetiyle Türkiye’yi Orta Çağ karanlığına çekecek çalışmalar yürütüyor. Meşhur “dindar ve kindar nesil” buralarda imal ediliyor. AKP’li belediyeler ve bakanlıklar da bunlara her türlü maddi desteği veriyor. Menzilciler, İsmailağacılar, İskenderpaşacılar, Işıkçılar, Süleymancılar vb… AKP tarafından besleniyor, onlar da seçimlerde AKP’yi destekliyor.

İstanbul ve Ankara belediyelerinin elden çıkmasından sonra bu tarikatçı örgütlerin gelir kaynakları önemli ölçüde azaldı. Bunun üzerine AKP yönetimi, bu kuruluşları devlet kesesinden beslemeye başladı. İşte bu “kâr amacı gütmeyen kuruluşlar” dedikleri çok büyük ölçüde bu tarikat uzantıları dernekler ve vakıflar olmalıdır. Bunların içine birkaç tane bağımsız ama yine de iktidarla iyi geçinen dernek-vakıf katarak durumu gizlemeye çalışırlar.

Eğer Sayın Çıray’ın sorusuna cevap verilir de bu kuruluşların adı açıklanırsa, yazdıklarımın ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz.

Ne acıdır ki bugünkü devlet, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı olanların sığınağı ve korunağı haline gelmiştir. Öyle olmasa, “İstiklal Harbi’nde keşke Yunan galip gelseydi!” diyen hain öldüğünde bu ülkenin baş yöneticisi Sayın Erdoğan ile önde gelen AKP’liler taziye mesajları yayımlarlar mıydı?

İÇİŞLERİ BAKANI ARKA ÇIKIYOR
Halidi zihniyetli mezhepçi tarikatların Türkiye’yi kuşattığının ortaya çıkması, bu hükümeti çok rahatsız ediyor. Besledikleri ve devletin bütün kadrolarına bu gericileri yerleştirdikleri ortada iken bunu inkâra kalkışıyorlar. Hatta tarikat gerçeğini açıklayanlara kızıp saldırıyorlar. Bunların başta geleni de AKP’de liderliğe oynayan Süleyman Soylu. Bu beyefendi yaptığı açıklamada bakın ne demiş:

“İçişleri Bakanı olarak söylüyorum: Herhangi bir inanç grubunun, devletin birtakım noktalarını yönettiği ve sızdığı değerlendirmeleri, başlı başına yeni bir istismar alanıdır ve doğru değildir. Yalandır. Provokasyondur."

Kimin yalan söylediğini; devlet korumalı tarikatların neler yaptığı çok açık ortaya koyuyor. Bırakın yediklerini içtiklerini, fakir fukaranın çocuklarına tecavüz ettikleri bile ortada olan tarikatçılara bu kadar arka çıkan bir zihniyet Türkiye’yi nereye sürüklüyor dersiniz?

ONLAR YENİÇERİ DEĞİL KAPIKULU ASKERİ!
İktidarın hedefinde özellikle Halk TV ile Tele1 TV’nin olduğunu herkes biliyor. Saray’ın adamları da bu kanallara hür türlü iftirayı atabiliyorlar. Bu görevdeki sözde gazeteciler Tele1’e saldırınca kanalın kurucusu Merdan Yanardağ bunlara “Sarayın Yeniçerileri!” diye cevap veriyor.

Bu konuları iyi bilen Sayın Yanardağ sanırım dalgınlık eseri olacak ki “Kapıkulu” ile “Yeniçeriler”i karıştırıyor.

Osmanlı Devleti’nde saraya bağlı olarak kurulan orduya Kapıkulu denilmiştir. Bunlar padişahın emrindedirler.

Yeniçeri ordusu da elbette ki padişahın emrindeydi ama bunlar halkın içinde yaşarlardı. Barış zamanında kasaplık, manavlık, kahvecilik vb… işlerle geçinirlerdi. Ocak diye anılan Yeniçeriler Saray’ın hatalarına karşı çıkmasıyla tanınmıştır. Buna kazan kaldırmak denilirdi. Olaylar gösteriyor ki Yeniçeriler Saray’ı da halk adına bir tür baskı altında tutmaktadırlar.

Gerektiğinde padişaha karşı kazan kaldıran Yeniçerileri Yeni Şafak’ın veya bu Hürriyet’in kapıkulu yazarlarına benzetmek Yeniçerilerin tarihsel kimliklerine karşı haksızlık olur. Bu yanlışın Sayın Yanardağ tarafından düzeltileceğinden eminim.