175 yıllık tarihsel sürecin dersleri üzerine

Tarihsel süreç, olgular zincirinin değişimlerini önümüze koyar, bunların isabetli analiz edilmesi önemlidir. Çünkü önümüze gelen, belli bir iktisadi-siyasi-toplumsal-tarihselliğin sosyolojik verisidir. Hiç şüphesiz doğru analizler geleceğe yol gösterme misyonunu da taşırlar. Örneğin; Marx’ın New York Tribune göndermiş olduğu 29 Mart 1854 tarihli “Yunan Ayaklanması” başlıklı yazısında günümüz Türkiye’sinin tarihsel materyalist irdelemesine de ışık tutmaktadır. Tabi bir de resmi ideoloji olarak ezberlerin neden yürümediğinin ve neden bu mantık idealizmi ile asla yürünemeyeceğinin kavranması zorunluluğunu açıklamaktadır…

Marx, İngiliz Lordlar ve Avam Kamaralarını hedefe koyarak şöyle yazmış: “…Aslında bize açıkça söylenen, Batılı güçlerin asıl hedefinin, Hıristiyan dinini Türkiye’deki Müslümanlıkla eşit haklara sahip bir duruma getirmek olduğudur. Şimdi bu, ya hiçbir anlam taşımıyor ya da iki dinden herhangi birini esas almadan ve din gözetmeksizin, hem Müslüman hem Hıristiyanlara siyasi ve medeni hakların verilmesi anlamını taşıyor. Başka bir deyişle, devletle kilisenin, dinle siyasetin birbirinden tamamen ayrılması anlamını taşıyor. Ama Türk devleti, bütün Doğu devletleri gibi, devletle dinin, siyasetle inancın çok yakın bağı, hatta bunların birbiriyle özdeşliği üzerine kuruludur. Bu imparatorluk ve onun egemenleri için hem imanın hem de yasaların kaynağı Kuran’dır. İmanıyla Gâvuru, Müslüman’la Reaya’yı Kuran’ın önünde eşit kılmak nasıl mümkün olabilir? Böyle bir şey yapmak için aslında Kuran’ı atıp yerine yeni bir sivil yasa koymak, başka bir deyişle, Türk toplumunun yapısını yıkıp, bunun yıkıntılarından yeni bir düzen kurmak gerekir.” (K.Marx, Gazete Yazıları.Sel Yay.2012. II.Baskı. s.46)

Burada Bizans teokrasisinin bağlı olduğu Orthodox Hıristiyanlığın muhalifi olan Gregoryan mezhebinin varlığı önemlidir. Üst göçebe babaerkil evresindeki Türkik Peçenekler Orthodox Hıristiyanlığa bağlılığına orantılı olarak Kıpçak kökenli Türkikler de M.Ö.5. yy.da İskitlerin önünden kaçarak Anadolu’ya sığınmışlar anaerkil mitolojilerini de yerel anaerkil mitolojiler ile harmanlayarak Bizans etnolojisine katılmışlardır.

“Osmanlı İmparatorluğunda, Türklerin Doğuya has anlayışı uyarınca, Bizans teokrasisinin kendisini geliştirmesine öylesine bir izin verilmiştir ki, bir cemaatin papazı aynı zamanda yargıcı, belediye başkanı, öğretmeni, vasiyetname uygulayıcısı, vergi tayin edicisi, sivil yaşamın her işiyle ilgilenen kâhyası, hizmetkârı değil, patronudur. Bu konuda Türklere yapılacak asıl suçlama, Hıristiyan din adamlarının ayrıcalıklarının kısıtlanması değil, tam tersine, yönetimleriyle kilisenin bu her şeyi kuşatan baskıcı vesayetinin, denetiminin ve müdahalesinin tüm toplumsal varlık alanını zaptetmesine izin vermeleridir…” (a.g.e.s.47)

Kısaca 175 yıllık bir period içinde devlet tarafından örgütlenen reform hareketleri sonucunda seküler ilkeden çok Fransız sınıflar mücadelesinin ürünü olan laiklik ön plana çıkmıştır. Burada Gazi Mustafa Kemal’in önderliğindeki devrimci hareketin karşısına çıkan siyasal İslami tarikatların mürit ve Şıhlarının karşı çıktığı laiklik ile bunlara karşı savunma yapan ilerici aydınların da laiklik ilkeleri bilimsel açıklama bazında çelişkilidir. Çünkü her iki tarafta temel ilke olan Secular pratiği yanlış ifade etmektedirler. Modern sosyolojinin Türkiye’de uzun yıllar güdük bırakılması bu ufku daraltmıştır… Ama Marx, 175 yıl önce açık seçik epistemolojiyi açıklamaktadır…

“Yani gayet açıktır ki, Türkiye’de yeni bir medeni yasa, dinden tümüyle soyutlanmış ve devletle kilisenin birbirinden tamamen ayrıldığı bir yasa koymak sadece Müslümanlığı geçersiz kılmakla kalmayacak, imparatorluktaki bugünkü haliyle Yunan kilisesini de yıkmak olacaktır. Bugünkü İngiliz hükümetini oluşturan korkak, gerici ve hasta ruhlu kişilerin böyle devasa bir işi, Türkiye gibi bir ülkede mükemmel bir toplumsal devrim yapma fikrini düşünebileceğine samimiyetle inanacak kadar saf olunabilir mi? Bunu düşünmek bile saçmalık. Onlar bunu, İngiltere ve Avrupa halklarının gözünü boyamak amacıyla kullanabilir ancak.” (a.g.e.s.47)

Günümüzde komik bir politik görüntü veren Katolik Papa’nın Hıristiyanların İncil’lerinde ifade edildiği gibi Hıristiyanlığın Anavatanı olan Anadolu’da ritüel olarak ayin yapma masumiyeti komedisinin saklanan kısmı bizce ekümenik pelerin altında saklanmaktadır…

Bunun sınıflar mücadelesi boyutunda seküler ilkeyi ıskalayan sosyal demokrat laik küçük burjuva reformistlerin popülist oportünist kolaycılık ile kilise/camiye kapağı atmalarının nedeni de yine sosyolojinin içinde aranmalıdır…

Aynı gazetenin 8 Ağustos 1856 tarihli “İspanya’da Devrim [I]” başlıklı yazısında devam ediyor Marx: “…Bir tarafta, askeri despotizme karşı çıkan orta sınıfların doğal patronları oldukları modern sanayi ve ticaret var; öteki tarafta da, birlikte despotizme karşı mücadeleye girişildiğinde, modern işçi örgütlenmesinin sonucu olarak, zaferden kendi paylarını isteyen işçiler var. Böyle bir ittifakın, omuzlarına yükleyeceği sonuçlardan ürken orta sınıflar yine, nefret ettikleri despotizmin koruyucu mevzilerinin ardına çekiliyor. Orduların Avrupa’da önemini korumasının sırrı budur ve bilinmezse, geleceğin tarihçileri için anlaşılmaz bir durum olacaktır bu…” (a.g.e.s.54)

Gayet açık ve doğru değil mi? Materyalist tarihsel zorunluluk hep kanıtlıyor bunun için inatla ille de “teori-pratik-praxis” diyoruz…

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }