Diyanet Kurumu ve başında bulunan Ali Erbaş toplumu şaşırtmaya devam ediyor. Son olarak katıldığı yatılı Kuran kursu açılışında “bu kurslarda bir tuğlası olana cennette bir ev verilecektir” diyerek din duygularının alenen istismarı yarışında çıtayı orta çağ Katolik Kilisesi'nin 'Endüljansı seviyelerine taşıdı.

Erbaş konuşmasına “kuran kurslarımızın bulunduğu yerlere biz ‘şeytandan korunmuş bölgeler’ diyoruz. Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki bir yerde eğer Allah zikredilirse, oraya şeytan yaklaşamaz" gibi polemik başlatıcı cümlelerle devam etti. “Madem öyle ise, bunca dinselleşmeye rağmen ülkede neden hiç bir şey iyiye gitmiyor” diye soran vatandaşlar oldu.

Daha önce de "Kur'an ile olmayan çocuklar şeytan veya şeytani insanlarla beraber olur" diyen Erbaş, “Şeytan” ve “çocuk” kelimelerini aynı cümle içinde rahatça kullanarak toplumu yine şaşırtmıştı.

KİM BU ERBAŞ?
Önce bu Ali Erbaş’ın kim olduğunu hatırlayalım; FETÖ İmamı Suat Yıldırım’ın çalışma arkadaşı ve FETÖ derneği Kültürler Arası Diyalog Platformu’nun Yönetim Kurulu üyesi idi. Fetö’nün meşhur platformu Abant Toplantıları’nın aktif katılımcısı ve ‘Dinlerarası Diyalog’ çalışmaları için Vatikan’ı yol yapan kişiydi. Her zaman güçlünün emrinde olmayı tercih ettiği söylenen bu şahıs, bugün de dini siyasetin emrine sokma çabasında oldukça başarılı çalışmalar sergiliyor!

Cumhuriyet’in temel değerlerini içine sindiremediğini açıkça sergilemekten geri durmuyor Diyanet kurumunun başı Ali Erbaş. Diyanet son dönemlerde ülkedeki aydınlanmacı-seküler kesimi düşmanlaştırıcı, hatta şeytanlaştırıcı bir rol yürütüyor. Yönünü bilime ve evrensel insani değerlere dönmüş laik yurttaşları, Cumhuriyet’in kazanımlarını ve onun kurucularını yok sayan bir Cumhuriyet Kurumu haline getirildi Diyanet.

DİYANET’İN İCRAATLARINDAN BİR DEMET
Hafızaları tazelemek için Diyanet’in yakın zamanda sergilediği tutumlarına kısaca bir göz atalım.

  • * Diyanet’in web sayfasında “Buluğ çağına gelmiş kişinin (Kızlar 9, erkekler ise 12 yaş) gayri meşru ilişkiye girme tehlikesi bulunması halinde evlenmesi vaciptir" dendi. Toplumdan tepkiler gelince bu yorumlar sayfalarından kaldırıldı.
  • * Din İşleri Yüksek Kurulu Dini Bilgilendirme Platformu, "Öz kızını öperken şehvet duymanın nikaha etkisi olur mu?" sorusunu fıkıh çerçevesinde uzun uzun değerlendirdi ve sonuçta 'haram değildir' yanıtı verildi.
  • * Aynı Kurul "telefon, mesaj ve internet yoluyla boşanma geçerli midir?" sorusuna, “geçerlidir” yanıtını verdi. "Sol elle yemek yemekte bir sakınca var mı?" sorusuna ise “sol elle şeytanların yemek yediği” cevabı verildi. Böylece şeytanların da bizim gibi yiyip içen ve haliyle tuvalete de giden varlıklar mı oldukları toplumda tartışıldı.
  • * Camilerde okunan Cuma hutbelerinde toplum “inananlar ve diğerleri” üzerinden ayrıştırıldı. Öte yandan Ulusal Bayramlara denk gelen hutbelerde Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının adlarının anılmamasında ısrar titizlikle sürdürüldü.
  • * Topluma “isyan etmeyin, maddi ve manevi sıkıntılar alın yazısıdır” çerçevesinde telkinler sürekli yapıldı. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele ayeti anımsatıldı. Geçen yıl Kartal'da bina çökmesi sonucu yaşamını yitiren 21 kişinin ardından Başkan Erbaş "imtihan dünyasındayız, Allah'ım yaratmış olduğu bütün kulları bir şekilde imtihana tabi tutuyor" dedi, çürük bina yapan ve buna göz yuman otorite için en küçük eleştiri getirilmedi.
  • * Aylık yayımladıkları Aile Dergisi'nde bazı çizgi filmlerin 'dini ve milli duygulara aykırı' olduğu açıklandı.
  • * Gençlere her etkinlikte ücretsiz dağıttıkları 'Peygamber ve Gençlik' kitabında 'retweet etmek kul hakkı ihlalidir', 'YouTuber’lar hesap günü tespit edilecektir' gibi ifadelere yer verildi.
  • * MEB 7-15 yaş gurubu için “Etkinliklerle Değerler Eğitimi-1” kitabını Diyanet’e yazdırdı. Çocuklara “değerlerimiz” anlatılırken tüm içerik sadece Sünni İslam din eğitimi oldu. Bunun dışında hiçbir milli, manevi ve evrensel insani değere yer verilmedi.
  • * Başkan Erbaş 10 Kasım’dan bir gün önce apaçık Cumhuriyet, laiklik ve Atatürk düşmanı “keşke Yunan galip gelseydi” diyen fesli meczup, ajitatör Kadir Mısıroğlu’na resmi ziyarette bulundu.
  • * Milli Eğitim Bakanlığı anaokullarında Diyanet işbirliği ile “dini eğitim sınıfları” açmaya başladı. DİB personeli okuma yazma bilmeyen çocuklara haftada en az 6 saat Arapça ve din eğitimi veriyor artık.
  • * Diyanet kurumu çalışan sayısı son 2002’den bu güne 74 binden 179 bine (yani iki buçuk katına), bütçesi ise 550 milyon TL’den 11,5 milyar TL’ye (yani 21 kat) artırıldı. Bu yetmezmiş gibi ayrıca MEB’in 2015-2022 yılları arasındaki 7 yılda din eğitimine ayrılan bütçesi de 4,6 kat arttırıldı.
  • * Tüm seçimler öncesinde iktidar siyasetçilerinin “AKP’ye oy verin cenneti garantiye alın” türünden açıklamaları oldu. Bu konu ile ilgili Diyanet’e resmi yoldan yapılan yazılı sorulara (benim başvurum da dâhil) tek kelime yanıt verilmedi. Yukarıda alıntıladığım gibi, vatandaşın en abuk ve en sapkın sorularını dahi ciddi ciddi ele alıp yanıtlayan Diyanet (konu iktidar ve siyaseti olunca) sessiz kaldı. Seçmenden “dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” oyunun istenmesinin (adli yönü bir yana) dinen caiz olup olmadığı konusunda Diyanet’in görüşünü öğrenemedik.

DİYANET KURUMUNUN İŞLEVİ
Yukarıda bir kısmını hatırlattığımız DİB kurumunun icraatlarına bakınca, bu kurumun hangi amaçlara hizmet ettiği apaçık görülmektedir. Bu iktidar döneminde birçok resmi ve sosyal kurumun işlevleri hayli değişti. Temel görevi toplumun faydası ve gelişmesi olması gereken kurumların asli görevleri, siyasal iktidarın politik amaçlarına hizmet haline getirildi. İktidarın ülkeye dayattığı toplumsal ve siyasal dönüşümde yüklendiği misyonu hevesle icra eden kurumlar içinde Diyanet Kurumu açık ara önde gidiyor. Bu çerçevedeki görüşlerimi “Daha da dindar Toplum” başlıklı yazımda ele almıştım.

Bazı yazarlar ve kanaat önderleri Diyanet’in bu aşırılıkları ile ilgili “ülke iç ve dış sorunlarla, savaşla, yoksullukla ve işsizlikle uğraşırken Diyanet’in uğraştığı şeye bak!” türünden karşıt yorumlarını görüyoruz. İlk okunduğunda mantıklı gibi gelen bu eleştiri sahiplerinin, ülkede yaşanan sıkıntılardaki asıl meseleyi kavrayamadıklarını düşünüyorum. Zaten ülke bu denli sıkıntılı durumlara düştüğü için Diyanet bu tür akıllara ziyan açıklamalara ve uygulamalara girişiyor.

Diğer bir ifade ile; yaşadığımız sorunlara rağmen değil, bu sorunları yaşadığımız için iktidar ve emrindeki Diyanet kurumu toplumun inançları meselesine bu kadar abanıyor. Daha doğrusu, tam olarak kendilerinden beklenenleri gözü kapalı yerine getiriyor. Toplumun tüm algılarını inanç temeli üzerinden şekillendirmeye, işler kötüye gittikçe gitgide daha çok ihtiyaç duyuyorlar çünkü.

İKTİDARA MUCİZEVİ ÇARELER LAZIM
Erdoğan’ın “Bir Müslüman, dinini hayatın şartlarına göre değil, hayatını inancının esaslarına göre uyarlamakla mükelleftir. İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz sözleri de yine aynı amaca hizmet eden yaklaşımın sonucudur. Resmi Gazetede yayınlanan bir mevzuat düzenlemesinde, şeriat hukukunun dayanak alınması da, bu yolda kararlılıkla yürüyeceklerini gösteriyor.

Tüm insanlık tarihi boyunca ‘inanç’ unsuru halkların, lidere ve yönetenlere itaatlerini sağlamanın en kolaycı yöntemi olarak etkili işlevler görmüştür. Dini argümanlara gitgide daha çok sarılmaları, toplumu memnun edecek icraatlarının tükenmesi ve söyleyecek sözlerinin kalmaması ile koşut olarak artıyor.

Ülkede işler hemen her alanda kötüye giderken, işsizlik, yoksulluk ve Suriye ile savaş konuları iktidarı ciddi şekilde riske sokarken buradan çıkış için ‘mucizevî çareler’ gerekiyor. Toplumun hassas olduğu din ve inanç konuları iktidar için bu bahsettiğimiz ‘mucizevî çarelerin’ en önemlisi olarak görülüyor. Diyanet ve başındaki şahıs da toplumun dönüştürülmesi, daha doğrusu karşı devrim sürecinde üstlendiği aktif rolün gereklerini cansiperane yerine getiriyor, hepsi bu!

TOKİ konutlarına ilişkin faizli kredilere ‘caizdir’, diğerlerine 'caiz değildir' fetvası veren Diyanet’in, bir yıl önce “enflasyon olan bir ülkede faiz helal midir?” sorusuna “faiz haramdır, caiz değildir” yanıtı verdiği ortaya çıkmıştı. Daha önce de “mekruh” dediği sigara için, Erdoğan’ın katı tutumu sebebiyle fetvasını “sigara haramdır” şeklinde revize etmişti!

İktidarın beklentisi ve talebi doğrultusunda fetvalarını, söylemlerini ve icraatlarını kolayca dönüştürebilen bir Diyanet kurumu söz konusudur. O zaman şu meşru soruyu sormak herkesin hakkı değil midir? Kimin Diyaneti; inancın mı siyasetin mi?